Öncesizliği ve belki sonrasızlığı Karabasanım, Ömrüm, Biraz da armağanım. Kutupsuzluğum, Sözsüzlüğüme Rağmenliği Sözlerimin, Irmağıma boşalttığım Akışkan ama öyle ağır. Yedirmezliğim sevgisizliğimi Çarpıntılı yüreğime Ve yine sen ömrüm Usulca Tutkulu Yenilmezliğine Pes! … Öylece Pes! … Yaşanacaksın Son saniye emri verene
Kayıp Şehirlere Dair
Kayıp şehirler vardır ya hani düşlerde Bulunmak istenen, Bir türlü gidilemeyen. Ve o şehirlerin Ürkek, küskün gözlerinde Asi noktalar İçlerinde uyutmaya çalıştıkları Canavarları Yaşamda yerini bulamamış çocukları Onların hapsolmuştur Beyinlerine Çığlıkları Hisseder ama Duyamazsınız. O kayıp şehirlerin Hani düşlerdeki Adamları
İyi ki Yaşıyorum!
İçindeki müzik çağırırken Umut etmeye seni, Varlar içindeki kimsesizliğe Boyun eğmek ister göz pınarların. İşte özgürlük! Tekliğe metelik vermeyen Çoğul duygulanımlar içinde Hüzne bulanıp Ama yine de İnadına umut etmektir İyi ki yaşıyorum deyip de Ağlayabilmektir Her şeye rağmen alt
Haydi Aç Bayrağını Yüreğinin!
Tut sözlerinin diline yapışmışlığını Tut ki onlar Senin olmaktan vazgeçmesinler. Her çözülüşünde Çok bilinmeyenli denklemlerin Yenilerini bul, koy ki önüne, Yaşamak daha anlamlı kılsın kendini Zoru her delme girişiminde Çözüme her gidip gelişinde, Yaşamak zor deme Bir o kadar da
Yazık Oldu Bize
Yazdığım, yazılmış tüm şiirler Yitirdi etkisini. Ah be gölgesine sığınmaya çalıştığım “Dağım” Ah ilk kez, temasında yıldızlara ulaştığım. Senden gayrı kimse bu denli İncitemedi yüreğimi, Bu denli yitik değildi Sevdaya sözlenen canım. Gittin ve yıktın Evrenimin son sevda kalesini Yandım
Kendimi Arıyorum
Öfkesinden hasta, Yediği içtiği yalnızlık olan Kimi zaman umarsız Bir deliyim ben… Sözcüklerimi yutmuşum, Dizilmiş boğazıma, Suskunum… Yitiklerimin içinde hapsolmuşum, Etten bir duvar hepsini çevreleyen, Yorgunum… Şarkılarım vardı, Yanımda Beni isteyen, Unutmuşum… Bir yerlerde ben Arıyorum Bulamıyorum… Erdem Nur Cengiz
Açmaz
Sen kus önce zehirini Açmaz sende, Kozu yüreksizliğinin. Çıkar tırnaklarını öfkenin Çıkar da kanat acıt merhametimi. Dağla,parçala, böl yüreğimi, Ürküt İnanmazlığımı sevgisizliğine. -Sen ki aşktın Altın bir çeşme başında, Sunulan bana Kana kana içip de Gideremediğim susuzluğumu- Haydi kus öfkeni
Aşka Dair
Öfke gözden tırnağa yerleşmişti bile. İçinde, bir alev alıp bir kora dönüşüyordu yangınlar. Bilinçaltı gömütüne nasılsa zincirlediği Neron’a Acıyla gülümseyerek; ‘Asla küllenmeyecek’ dedi Kadın. Öc, akrebin zehirli dokunuşunda varlıyordu kendisini Akrep sinsi ama öylesine korkak aynı kurguda. Akrep tutku; tutsak
Çarçabuk Tüketiverdi Bizi
Yoğun bir sis kümesinin ardında Gördüm Ilık yağmur damlaları gibi Yüreğime düşen Renklerine kararsız, Sevdalara susamış ışıl ışıl bir çift göz bebeği Gördüm de kandım Kandım da bıraktım Ateşine ellerinin, Ellerimi Tutsun, hiç bırakmasın istedim, Tutsun da tutuşsun Çözsün buzlarını
Sanmakla Başladı Herşey
sanmakla başladı herşey sanarak bitti… ekrandan yansıyan, yaşama göz kırpan bir türk filmi idi; yanılgı, yalan, acizlik, suçlama ve ahh sevgi… öyle içtendi ki ama ordaki gibi; sanılan, var olanı sildi geçti ve son -ki gözyaşı ile yazıldı – hüzne