-Köhne inançlarla Aldanışım Riya kokan başlangıçlara, Arkası; Döne döne isyanlar Ve dinginliğe susamış Tükenmez sandığım Yürek çarpıntılarımı saklayan, Yapay gülümseyişlerim aşka Sona erdiniz…- ‘O’ geldi, Üç harfe sığan adını Duraksamaksızın Yazdı gönlüme. Tutkunun ardından Göz kırptı gençliğim Ki ondandır atımlarındaki
Bilmecem
Gölgesi maviydi düşlerimin Anımsadıklarım yoktu, Belki biraz iz ve hep mavi Saydam gözlerinde Uyku odacıklarının… -Ah ille de mavi Beyazımı kuşatan- Dingin,nerdeyse avutan Bir yanı vardı kalkışlarımın Gölgeler yanıbaşımda Ve güne bakışım. Şimdi yaklaşan sonbahara teslim Rengi isle karışmış Başı
Gölge Oyunu
Sen olmazların için Karabulutlara yakaran ‘gül’ Dost kımıldayışlarındaki Masum sevda yansımalarına İçtenlikle saygı duyduğum… Derler ki ruhun yalana Yüreğin riyaya kul olmuş. Susturdum çöl rüzgarlarını Kurak ve öylesine yakan Sendeki kan kırmızısı Sendeki yumuşak dokunuşlu dikenler Çoğaltan değil de nasıl
Sızıntı
Duvar ince; Görünen, Say ki beden Canı yürekten. Sevda sızıntı -Akla ziyan- Örselenmiş yüzeyinden. 29 Mayıs 2005 Erdem Nur Cengiz
Uyarı(!)
Yüreğimi tutsak etti Usumun ordusu Karşı gelemedim (!) Bilirsin; Komutansız Savruktur Sevi erleri… Mayıs 2005 Erdem Nur Cengiz
Mendilimde Günışığı Çocukluğum
Çocukluğum, Yaşamanın eşsiz tadı ve kokusu. Birdir bir… Ve işte zaman atladı üzerinden. Hani nerede o sobadaki odunların Çıtırdayan ninnisi, Arkasında kıvrılmışken Sonu gelmez düşlere uyuduğum. Yamaçlarında kardan kuleler kurardım İç içe geçmiş güven dağlarımın… Nedense hiç kızamadım Eritişine Güneşimin,
Yılan Öyküsü
-I- Harput Kalesini izleyen vizöre takıldı aşk Yanılsamaydı, anlattığın; Kalenin burçlarından düşüşüm Ve tutup çekişin. Tıpkı yoktan var ettiğim gibi seni, Düşsel bir törendi sevgililiğin. Yakaladığın elim terk etti Kaygan ellerini. Batıverdi çocukluğumun umudu Doğu’nun gizemli güneşi, Seninle yalan olan
Ve Öldün Hiç Ölmediğin Kadar
gözlerime kar yağdı bugün dondu, pırıltısına şiir okuduğun pınarlarım yitip gitti yeşilim köze dönmüş odunda, benci yüreğinin. soluğumu kesiyordu sözcüklerinin bozkırında zemheri ölmek istedim ölemedim itirafım; geç kalmışım, densiz ölüm, yüreğimde konuşlu, sevginde denedi kendini kılıcını bükemedim kar bürümüştü ellerimi
İşte ben!
Uslanmaz bir asi ruha tutsağım Kalemim beynimin kıvrımlarında Düşlerimi öğütür Basarken acıtır sınırlarını sözlerin: Sınırsızlığa tutkundur ruhum Erdem Nur Cengiz
Kahpe Feleğe(!)
Yoksulluğun zindanlarında Yaşama küskün Ölüme saklı Ruhlar can çekişirken Kahpe felek, Senin körleşmiş kılıcın Kesmez Onların Çürüyen etlerini Dikdörtgen Renk renk kağıtlara Sarılı… Seni onlar Seni ben Seni biz Varladık Tıpkı Baş tacı ettiğimiz gibi O kağıtları Kendi yarattığımız anlamsızlığın