Türkiye’de kadın olmak cesaret ve yürek ister. Ölümcül bir deneydir kimi zaman; en yüce değerlerin bile pas pas edildiği bir laboratuvar ortamında, nefretin hileli bir sevgi ile üleştirildiği. Varken, yok hükmünde olmak? Başarının doruğunda, aklın zirvesinde bile fiziksel özelliklerinle konuşulmaktır.
‘Manzara-i Umumiye’ye dair düşündüklerim
Koca koca adamlar, kadınlar ve küçücük yüreklerinin istilasındaydı sanki kaderimiz. Kök salmaya çalışan maskeli bir ürkekliğe tırpan oldu Gezi direnişi. “Ya benimsin ya da kara toprağın” diyen hastalıklı bir sahiplenmenin kurbanı tazecik fidanların derin acısına rağmen, uyanış panzehiri kana karıştı
Siyasal İslâm’ın can çekiştiği bölge: Ortadoğu
Mısır’da önceki gün ordunun yönetime el koymasının ardından yazılan çizilenlere bakıyorum da genel söylem, Mısır’da ve Arap yarımadasında demokrasinin iflas ettiği hatta katledildiği üzerine. Öncelikle bu bakış açısının, kısır ve bölgenin ne tür bir jeopolitik kaygıyla kurcalandığını göz ardı edici
Kadırga çoktan yol aldı…
Bitmedi gitti şu “mağduruz” edebiyatı. Ali kıran baş kesen olacaksın ama hala meydanlara çıkıp, “mağdurum” diyeceksin, anlaşılır gibi değil. Halk “Yeter! Duy sesimizi. Seçimlerimize karışma, Bizi zihnindeki modele göre şekillendirme. Özgürlüklerimize müdahale etme!” diye haykırırken, üzerlerine gaz bombalarını püskürtecek, TOMA’larla
Kibirle Beslenen Kifayetsiz Muhterislik!
Gezi Parkı Direnişi, özgürlük mücadelesine evrildi. Gençtiler, güzeldiler, espriliydiler, sevecendiler. Kimi zaman kitaplarını okurken, bazen de çöp torbalarıyla polisin toz duman ettiği ortalığı temizlerken, mizahla yoğrulmuş sloganlar atarken, şarkı söylerken gördük onları, sevdik. Kaybolduğunu sandığımız dayanışma ruhunu hatırladık gözlerimiz dolu
Köprü kurarken, toplumu bölmek…
Televizyonlarda Boğaz’ın üçüncü köprüsünün temel atma töreni Ağır toplar huşu içinde ellerini havaya kaldırmış İstanbul Müftüsü eşliğinde dua ediyorlar. Tören İstanbul’un Fethi’nin 560. Yıl dönümüne denk getirilmiş özellikle, ‘fetih ruhu ile tarih yazdıkları’ vurgusu var dillerinde. Yok sayılan son 90
Yaşasın normalleşiyoruz (!)
Hani o yağcı lafazanların dillerine pelesenk olmuş bir söz var ya: “Normalleşiyoruz!” diye, utanmadan itiraz edeceğimiz tutuyordu. Neyse ki hemen her gün ve gece, iktidarla sarmaş dolaş olmuş medya organlarıyla bellettiler bize sonunda. Meğer nasıl da anormal bir yaşam sürüyormuşuz
Pinokyolar kazan, dalkavuklar kepçe!
Günlerdir tavana vurmuş öfkemin biraz olsun dinmesini bekliyorum Reyhanlı katliamını yazmak için. Ancak anladım ki her yeni yapılan açıklama ve bilgi ile daha da bileniyorum. Hele bir de aklı kirada, vicdanı çöpte gölge insanlar, içlerindeki zehri akıtmaya başlayınca, zihnimi yazmak
Müthiş uzlaşı!
Nedir bu ayrıcalıklı olma merakımız, sıradanlığı terkin makam ile mümkün olacağını sanma hallerimiz? Öteden beri severiz şaşaalı, imtiyazlı işleri. Obur benci doğamızı doyurmanın bir yoludur bu. “Ben”i geriye atıp, “biz” olabilmeyi başarmak ise tekâmülünü tamamlama gayreti içinde olanlara özgüdür. Elbette
Mutlu’sunuz ve Güler’siniz öyle mi?
‘’Özgürlük, onu savunma cesaretini taşıyanların hakkıdır.’’ Pericles Çelişkiler yumağına dönen ülkemizde, “ben öyle istedim oldu” diyen makam müptezelleri ile demokrasicilik oyunları sahneleniyor. Bilindik, evrensel ne kadar kavram, kural, değer varsa bu türlerin kana susamış dillerinde, kin kokan nefeslerinde, köhne zihinlerinde