Ne kırlangıç ölümsüzdü ne ölüm kırlangıcı yendi Ne mavilikler kucakladı onu ne de toprak Ne büyüdü kırlangıç ne de küçüldü sana inat O hep ‘orada’ Sen sandığı masalda Sözsüz Sana tutkun Öylece kaldı. Erdem Nur Cengiz
Sen Seçtin Belanı
Nefretini haykırdığında belana, anladın ki bela seni değil sen belanı seçtin…Korkusuz görünen maskeli ürkekliğin yanılsamalar yarattı o sevgisiz, illa yalan kokan korkulukta…. Karar verdi sandın ama eylem senindi asıl, belan oldu; kabul ettin, aldanmaya hazırdın…Ne garip; seslendiğinde içselliğin, kendi ruhuna
Bugün üçüncü paketini de tükettim aşkın!
Yığınlarca soru yankılanıyor beynimde ve öylesine uzak ki yaşadıklarım düşlerime…Sezgilerimle bulmaya çalışıyorum doğruları yaşama dair.Umutlarımın gölgesinde hüzünlü bir varoluşu yaşıyorum.Duygularım, doğrularım, inançlarım evrensel bir kaosun içinde çıkış yolu arıyor, onlar da var olma savaşı veriyor, benim gibi, ben gibi, yaşıyor
Gök Gözlerinle Donanacak Evrenim
Kapanan kepenkleri ile Ki yine de Bitişmeyen; Yüreğim Esintilerine zayıf Sen gibi Sana olan sevimin Çarpınca soluğuna Metal sandığım Etim Bildim, Bir yerlerinde Ben Yağmur süslü bulut, Ardında saklı güneşim Varım Göz bebeklerindeyim Açılınca ardına dek Aralanmış kepenkleri Yüreğimin Düşümle
İsyan
Sonsuzluk denizinde Bir kum tanesi, Son tanımım bu kendime. İçimdeki “Ben” e öykündüm, Yaşamsal sürecimde Ne büyük yanılgı! Olmaz olası bir “Ben” olma kaygısı, Hiç durmadan yankılanan beynimde… Mümkün mü, Başkaları tarafından kurgulanan Bir yaşama rağmen Kendin olabilmek Bu Tanrının
Ömrüm
Öncesizliği ve belki sonrasızlığı Karabasanım, Ömrüm, Biraz da armağanım. Kutupsuzluğum, Sözsüzlüğüme Rağmenliği Sözlerimin, Irmağıma boşalttığım Akışkan ama öyle ağır. Yedirmezliğim sevgisizliğimi Çarpıntılı yüreğime Ve yine sen ömrüm Usulca Tutkulu Yenilmezliğine Pes! … Öylece Pes! … Yaşanacaksın Son saniye emri verene
Sen elimde tutmuşken, benimken ulaşamadığım sevdamsın!
Kopup geldi ince belli çay doygunu bardağından ellerin….Eksik bir adresi bulmaya çalışır gibi anlara takılı, sessiz tanıklığa mahkum masanın yüzeyinde gezindi ve derken nasılsa buluvermiş şaşkınlığında bir bakışına kilitli buluştu ellerimle…İçimde çocuksu bir hüzün-ki biliyordum az sonra oyuncağı elinden alınmış
Kayıp Şehirlere Dair
Kayıp şehirler vardır ya hani düşlerde Bulunmak istenen, Bir türlü gidilemeyen. Ve o şehirlerin Ürkek, küskün gözlerinde Asi noktalar İçlerinde uyutmaya çalıştıkları Canavarları Yaşamda yerini bulamamış çocukları Onların hapsolmuştur Beyinlerine Çığlıkları Hisseder ama Duyamazsınız. O kayıp şehirlerin Hani düşlerdeki Adamları
İyi ki Yaşıyorum!
İçindeki müzik çağırırken Umut etmeye seni, Varlar içindeki kimsesizliğe Boyun eğmek ister göz pınarların. İşte özgürlük! Tekliğe metelik vermeyen Çoğul duygulanımlar içinde Hüzne bulanıp Ama yine de İnadına umut etmektir İyi ki yaşıyorum deyip de Ağlayabilmektir Her şeye rağmen alt
Haydi Aç Bayrağını Yüreğinin!
Tut sözlerinin diline yapışmışlığını Tut ki onlar Senin olmaktan vazgeçmesinler. Her çözülüşünde Çok bilinmeyenli denklemlerin Yenilerini bul, koy ki önüne, Yaşamak daha anlamlı kılsın kendini Zoru her delme girişiminde Çözüme her gidip gelişinde, Yaşamak zor deme Bir o kadar da