Uzattı ellerini Tüm sevecenliği ile Umutlarını, imgelerini Uzattı ‘insan’ bildiği insancıklara Tüm düşüncelerinde güzeldi insan Yüceydi dostluk, bitimsizdi göreliğinde Temeli sevgiydi yaklaşımlarının Yıktılar umutlarını, Köhneleşmiş kafalarda Bozuldu inançları Ve Korkunç bir çığlığa dönüştü yaşam… Erdem Nur Cengiz
Bugün ben ne öğrendim?
Bugün ben insanların egolarının güçlülüğünün kendilerini tanımlamalarında yanılsamalar yarattığını ve iyi niyetin bilgiyle aydınlanmadığında kötülük kadar incitici ve zarar verici olduğunu, sen ağlarken bazılarının yengileri ile hesapsızca, güzel olan şeyleri prensip adı altında sırf olmaz olası bir ‘ben’ duygusuyla harcayabildiğini,
İkilem
Gökyüzünden Bir yıldız daha kaydı dün gece, Düşündüm, Bulamadım Dilenesi ne olabilir Yaşamımda. -Tanrıyı Yeterince bezdirmiş olmalıydım Sıradan isteklerle.- Nasılsa Umutsuzdum Ve de hep mutsuzdum Ne çıksa da bahtıma. Yıldız kaydı Gözüm, penceremin dışındaki Soluk ışıklı gecekonduya takıldı. Sırtı kamburlaşmış
Bir Ayrılık Öyküsü
Yol tutmuştu yüreğini adamın Ayrılık sevimsiz bir örge idi Yazılmayı bekleyen o mektupta Karar vermek ne zor Ve ne kolaydı kanmak bilmediklerine Eli kalemde Kalem düşmandı sanki eline Bir yanı ağlamaklı Kendini anlatamayışına Öbür yanındaydı Kuşatılmışlığına duyduğu öfke Ve küfredilesi
İyi ki Varsın Dost!
Ne sıradan bir başlangıçtı o gün; Sen ve ben Birbirimize, Yeni tanışan her insanın Olması gerektiği gibi yaklaşmıştık Yüzümüzde gülümsemelerimiz içten Gözlerimizde yığınlarca soru, Tokalaşan ellerimizde Öylesine bir dokunuşun Hazsız aceleciliği vardı.. İçimizde korkak bir çocuk Tit tir titriyordu ya;
Düşüm’e!
Perdelenmiş gençliğin, Çocuksu iç geçirişlerin, Gizil bir masumiyete teslim Küllenmiş Ama Zaman zaman kor Erkekliğinle Sen Ne derin Ne ürkek ve Ne çok Sevgilisin, Yazık ki Bende değilsin! Erdem Nur Cengiz
Aşk ne güzel şeydi böyle !
Kan oturmuştu gözlerine ağlamaktan. Gözü telefonda, bir sesi, yok yok o sesi duyabilmek için kimbilir kaçıncı duasını ediyordu Tanrı’sına.Gurur denen o kasvetli ağırlık çökmüştü usuna, yüreği isyanlardaydı. Ne olurdu sanki arasa, O da mı yenikti gururuna? Yoksa bir düş müydü
Kelebek kurtar beni acıtan köklerimden!..
Kelebeğin kanadında yaşıyorum Ağırlığım koca bir yaşam Duyumsanır Ama uçmaya engel değil Ben ona ömür katkısı O acıma hafiflik, Ruhumda esintisi. Kanat çırparken serüvenime Anlattığım Ağırlığımca Geçmişim… Gürültülü dinleyişlerindeki Anaç darbelerine Boyun eğişim Sığınışım ardına Renkli gölgesinin. Anlatmak yine Susuz
Kesişme
Siz ve Ben, Ayrı çizgilerden gelip Kesişmeye çalışan noktalar gibiyiz. Öykülerimiz var; Kederli ya da hiç. Sevilerimiz içtenlikli Ya da yapay gölgeleri yüzlerimizin… Buluşabilir miyiz bir anında, Yaşam sürecimizin? Bilinmez! Ama öylesi bir savaşım, Sürekli var olan; Eylemlerimizde… Erdem Nur
Dilinin Sorgusu Yoktu
Saygın kişi bağırıyordu oturduğu yerden Ağzından bir o yana bir bu yana Salyalar savruluyordu. Oturmuştu ya bir şekilde tahtına Ondan gayrı herkesi Solucan, böcek sanıyordu. Dilinin sorgusu yoktu kendine Öfke onunsa Olması gereken Başkasının ise Kendini bilmezliğe sayılıyordu. İmzası çoklaştıkça