İhanet tende ter mi sadece; Bazen yasak bir busenin hayalinde zuhur Yahut gözde esir bir silueti Sevgilinin bedeninde aramak Zor değil ki ey can, ihaneti anlamak Sevdiğinin gözünden çalınmış içtenliğin Kâfidir kuzguni yansımasına bakmak. Erdem Nur Cengiz
Savaşçı
Yamuk yumuktu huzur için savaşmaktan yorgun pençeleri. Vazgeçişlere göz kırpan çaresizliğine rağmenliğini yaşıyordu umut etmenin. Sonsuz olmalı, bitimsiz olmalı diye düşünüyordu ya; yine de sonlara mahkumiyeti ile sorgudaydı beyni. Yaşama dair, huzur adına verilen savaşlardan galip gelemiyorsa da-ki garip bir
Yüreklerdeki Bukağı
-I- Gri bir varoluşa açılan penceresi Kırmızıyken yaşamın, Gökkuşağı kisvesi mi aldanışa huzur! ? … Kim ki aldatan; İnsandan olma insan! ! Benci ağıtlarında yapay hüzünle, Abdala aptal yaftası vuran Sırıtkan gölgeler… -Tanrı değil ki karartan Evrimi tamamlanmamışın ömrünü- Vicdan
Garipseme :)
dilde tövbe okur da dimağı isyan solur cepte esaret süngüsü zamanı gelmiş kime ne göğe yazılır tezkere sözde midir közde midir şu garip ‘gönül’ yarası? Erdem Nur Cengiz
Sorgu
çan eğrisi tersten işlemekte tümlüğe eksik zamanlara kucak; kırka iki kala keşfim bir dehliz, beynimin çıkmazında… uzaktan bakan benim yansımalarına yıllanmış suretimin. devrimlerimin kalıcı tutuşlarında milyonların günahına ışık maskesizliğim gören kim? aldatamayanlara özgü dinginliğiyle ruhum ki yine de hüznü asan
Bir Bakmışsın; Yokmuşsun …
-I- Sözsüz, demsiz ayrılıklar Kuraklığıdır umursamaz-lığ-ın yarattığı; Sağnaklarına rağmen kal demelerin, Bir bakmışsın, yokmuşsunlara dönülmüş… Öldüğün gün doğarsın da Bu sen değilsindir artık; Bedenine verir varlanmayı usun. Ruhun çoktan göçmüştür, Herkese göreli düşsel bir gömüte, O gömüt ki içinde Olmaz
Eytişim
-I- Bir uzaklık ki; Yakındayken, kilometrelerce ayrı düşmüş gibi duyumsanan. Öksüz tayların örselenmemiş yelelerinde Rüzgarın esintisine inat, aramak aidiyetini; Yaşanamamış ama varlığı bilinen. Soluk almak kadar olağan, ölüm kadar gerçek Öteki olmak uzama karşıt… Sonu gelmez bir eytişime başlamak Çözümsüzlüğün
Sevebilmek Seni
Seni sevmek; Darmadağın odada Yere düşmüş iğneyi aramak gibi bir şey… Nerden çıktığı belirsiz, Aniden ateş alan bir silahın Tetiğine basan ele Şuursuzca sarılmak, Kurtuluş (!) ümidiyle… Kumarda içsesin yanlış numara dese de Aldırmadan oynamak Kaybedeceğini bile bile… Vezirin, Kalelerin
Behey Vicdansız Usum!
Katlin vaciptir senin ey usum (!) Bırakmadın ki sevsin yürek, Varsaydığı olmazını. Kor bir ateşken sevi Her hücresine isyankar, Niyedir salmak üstüne, Buz püskürten mantığını? Behey vicdansız usum, Bırak yakasını sevmelerin, Kır belini beklentilerinin ki Dinginlik bulsun, “kerameti kendinden menkul”
Hoşgeldin Yaşam Yoldaşım!
-Köhne inançlarla Aldanışım Riya kokan başlangıçlara, Arkası; Döne döne isyanlar Ve dinginliğe susamış Tükenmez sandığım Yürek çarpıntılarımı saklayan, Yapay gülümseyişlerim aşka Sona erdiniz…- ‘O’ geldi, Üç harfe sığan adını Duraksamaksızın Yazdı gönlüme. Tutkunun ardından Göz kırptı gençliğim Ki ondandır atımlarındaki