“Ah be denizinin mavisinde coştuğum, dağlarının efkârlı vakarına vurulduğum, yeşilinde huzur bulduğum, yüreği aydınlık insanları ile güvenç duyduğum ülkem.. Artık seni izlerken yoruluyorum, paslı bir hançer böğrümde vefa yoksunluğun.” E.N.C
Bezirgânları ile top yekyekûn bir “barış” keklemesidir gidiyor ve görünen o ki bunların zikrettiği “barış” yeni bir savaşın habercisi. Zira emperyalizme karşı tek yürek olmuş bir “ulus”un verdiği kurtuluş mücadelesi sonrası, binbir badireden geçip de Atatürk önderliğinde kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarına sövme yarışı aldı başını gidiyor.
Bizler daha dünün kan emicilerini kucaklamaya ikna edilirken (!), geçmişimizin değerleri ile de savaşa zorlanıyoruz. Barış ne güzel bir kavramdır oysa… Hele toplumsal barış iklimini soluyabilmek ve kardeşcesine ulusca birlik beraberlik içinde geleceğe yol almayı düşleyebilmek… Yazık ki samimiyetten yoksun bir geçmiş var önümüzde inanmamızı engelleyen ve geleceğe dair ürküten söylemler. Dün” PKK ile görüşen şerefsizdir” diyenin bugün göğsünü gere gere PKK ile görüştüğünü söyleyip, anlaşması, “benim milletim” sözünü ağzından düşürmeyip, o milletin adını yok sayması hafızalarımıza mıhlanmadı mı? Ana muhalefet liderinin, alevi kimliği aşağılandı meşhur kürsü konuşmalarında. Toplum etnik kimlikler ve inançları nedeniyle kamplaştırılmadı mı? Üniter, laik, sosyal, hukuk devletinden, eyaletlere bölünmüş, Başkanlık sistemi ile yönetilen İslam devletine evrilme mesaileri harcanıyor sanki. Şüphemizi besleyecek sayısız örnek gözümüzün önünde geçit resminde.
Hatırlarsanız bugünlere gelişimizin mimarı Kenan Evren de, 12 Eylül Darbesi’ni duyurduğu konuşmasında, darbenin:” Türk Milletinin refah ve mutluluğu” için yapıldığını ifade etmişti. Sonrasında yaşananlar malum. Yani her olumlama gerçeği yansıtmayabiliyor. O günlerde “kaybolan devlet otoritesi sağlanacak” diye demokrasinin temel taşları bir bir yok edilirken, bugün de “barış” tesis edilecek diye ulusal değerlerimiz harcanıyor.
Hükümetin iradesinde seçilen – seçilmişlikleri bizi asla şaşırtmayan- “Akil İnsanlar” (!) katıldıkları her programda yüklendikleri büyük sorumluluğu anlatırken, söz aralarında da cumhuriyeti ilk yıllarından itibaren yerden yere vuruyorlar. “Yeni yapılacak Anayasanın değiştirilemez maddesi kalmasın, vatandaşlık tanımından Türk ifadesi kalksın” önerileri ile birilerine şirin gözükme telaşındalar. Hele biri var ki bayrağa takmış, adı “devlet bayrağı” olsun gibi bir şeyler zırvalıyor. Bakıyorum içlerinde küfürlü yazılarıyla ünlenen gazeteciler, kurucu iradeyi reddeden yazarlar, ille de yeni cumhuriyet isterimciler de var. Aklıma sosyal medyada gördüğüm “Akil sizseniz, akilsizsiniz” sözü geliyor, acı acı gülümsüyorum.
Barış için gemileri yaktığını söyleyen erkin sözcüsü; 8 Nisan’da hukuksuzluklara karşı, mağdurlara destek vermek için silahsız, yüreklerinin gücüyle Silivri’ye gidecek yurtseverlere gözdağı vermekten, tehdit etmekten kaçınmıyor. Kendilerinin yıllarca mağdur edildiği, zulme uğratıldığı iddiası dillerine pelesenk olmuşların, kendileri gibi düşünmeyenlere yaşattıkları zulüm de böylesi işte.
Gazetecilere, bilim adamlarına, komutanlara “terörist” demek serbest, teröriste “terörist” demek ise barış düşmanlığı. Yaşadığımız barış tesisi değil, bağıran siyasetin ipotekli barış salvoları… Vay halimize!