Türkiye’de kadın olmak cesaret ve yürek ister. Ölümcül bir deneydir kimi zaman; en yüce değerlerin bile pas pas edildiği bir laboratuvar ortamında, nefretin hileli bir sevgi ile üleştirildiği. Varken, yok hükmünde olmak? Başarının doruğunda, aklın zirvesinde bile fiziksel özelliklerinle konuşulmaktır. Özveride bulunurken, görev kıskacına yakalanmaktır. Aydın geçinen bazı adamların, ulaşılmazken methiyeler düzdüğü, eşi olduğunda seni kapattıkları sevgisizlik ve umursamazlık zindanından çıkış yolları aramaktır. Anneliğinin bile aşağılamalar için küfre malzeme olmasıdır.
Kafalarının içinde beyin yerine apış arasını taşıyan ve insan kılığında dolaşanların; kadına yönelik saldırgan, aşağılayıcı, küçümseyen ya da sindiren sözlerini, demeçlerini medya organlarından duymadığımız gün geçmiyor son zamanlarda. Ne yazık ki din kisvesi altında bazı hemcinslerimizden de kabul görebilen böylesi düşmanca yaklaşımlar, Atatürk devrimleri ile elde ettiğimiz haklarımızın gaspına teşebbüstür. Yapılmak istenen açıktır, kadını toplumsal hayattan silip, eve kapatmak, üzerinde hak iddia etmek.
Kimsiniz siz? Kendilerini Allah yerine koyan, şehvetlerinin tutsağı, akıl, bilim yoksunu zavallılar. Kadın deyince tasavvurunuz kısır ve hastalıklı düşünce dünyanızın yansıması. Sizin eksik yaratılışınızın, evriminizi tamamlayamamanızın sorumlusu kadın değil, olmayacak da. Tekâmül edebilmeniz, insan olma yolunda bir adım ilerleyebilmeniz için belki bir şamar olacak kadının iradesi.
Kadın bedeni sadece kadına aittir. Kaç çocuk doğuracağımıza da, hamile ya da değil, sokakta ne zaman dolaşacağımıza da, kimi sevip, kimi sevmeyeceğimize de ancak biz karar veririz.
Ey kadınlar! Daha ne kadar dağınık ve sessiz kalacaksınız? Erk sıkıştığında, gündem saptıran, karşı devrimin en can alıcı senaryolarını üzerinizde denemek için, abuk sabuk demeçlerle kadınlığınızı aşağılayan bu izan yoksunlarını sarsmak gerek. Bizlere bu ülkede haklarımız Mustafa Kemal Atatürk sayesinde verildi, mücadele etmeden elde ettik o hakları ancak görülüyor ki şimdi o hakların elimizden alınmaması için sıkı bir mücadele şart. Üzerimize püskürtülen karanlığı savmak için en elzem yol öncelikli olarak ülke çapında eşit yurttaş ve özgür birey olduğunun ayrımında olan tüm kadınların hukukun tanıdığı haklarla, örgütlü mücadelesidir. 21. Yüzyılda, ortaçağdan kopamamış zihinlerin zindanlarında hapsolmaya karşı başkaldırı yayılmalı tüm yurtta.
Dün sosyal medyada yazdığım düşüncelerimi burada da yineleyerek yazıma son veriyorum: Kafasının içinde beyin yerine, apış arasını taşıyan zavallı mahlûkların gerine gerine, insanım diye dolaşmalarına tahammül etmek istemiyorum. Kendi kirli ve karanlık evrenlerine ait hastalıklı düşüncelerini “ayıp, günah” diye pazarlamalarına çanak tutanların, bu ahmaklardan daha da iğrenç olduğunu düşünüyorum. Kadının bedenine olağanın dışında kutsiyet yükleyip, kadını yaşamın içinden, kenarına taşıma, hatta görünmez kılma çabasını din diye yutturmaya çalışanları; kadınlarla birlikte, aydın, ilkeli, önce insan olma düsturuyla hareket eden erkekler de aynı şiddetle lanetlemeli! Haydi insana dair erdemlere haiz er ve dişi kişiler, insan olma yolunda el ele verelim.