
Ege Politik/ Erdem Nur Cengiz- Türkiye’de korunmaya ihtiyacı olan çocuklarla ilgili bugüne değin duyduğum en kapsamlı ve etkin bir proje “Sosyal Duvarları Yıkalım”. Devlet korumasındaki çocuk ve gençlere dair toplumsal bir yenilenmenin, şimdiye dek izlenen ötekileştirici, ayrıştırıcı tutum ve davranışlara “dur” demenin en etkili, eğitici, yönlendiren yöntemleri ile peş peşe birbirinden önemli etkinlik ve girişimleri bünyesinde barındırıyor; medya ile medyanın yönlendirdiği toplumu doğruya yöneltme çabası ile…
Devlet korumasındaki çocuk ve gençlere yönelik medyanın ve toplumun bir bölümünün kimi söz, tavır ve etiketlemelerle yarattığı olumsuz algıyı değiştirmeye yönelik, Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği, Sabancı Vakfı Hibe Programları kapsamında desteklenen ve dört sivil toplum kuruluşunun girişimiyle gerçekleştirilen “Sosyal Duvarları Yıkalım” projesini, kendisi de devlet koruması altında yetişmiş ve önemli bir başarı öyküsüne imza atmış Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Oskay’dan öğrenelim istedim.
-Sayın Oskay, öncelikle derneğinizi, sizi ve bu değerli çalışmaya katkı veren tüm gönüllüleri kutluyorum. Projeyi açıklamadan önce Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği ile ilgili biraz bilgi alalım. Ne zaman ve hangi amaçlarla kuruldu derneğiniz?
-130 üyeye sahip Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği, 2007 yılında devlet korumasında yetişen bir grup idealist genç tarafından kuruldu. Devlet korumasında kalan ve devlet korumasından ayrılan çocuk ve gençlerin haklarına sahip çıkmak, yaşadıkları sorunlar hakkında kamuoyunu bilgilendirmek ve bu bireylerin hayata entegrasyon süreçlerinde onlara yardımcı olmak için gönüllü olarak bir araya geldik. Hayat Sende Derneği, içgörülerle oluşturulmuş, çok net bir hedefe sahip: Devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlerin, temel yaşam becerilerini kazanmış bir şekilde ayrımcılığa uğramadan hayata atılması. Derneğimiz, aynı zamanda Sabancı Vakfı Fark Yaratanı ve Bilgi Genç Sosyal Girişimci Ödülü sahibidir. Ayrıca Çocuk Hakları Platformu ve UNICEF Çocuğa Karşı Şiddetin Önlenmesi Ortaklık Ağı gibi birçok ağ ve platformun içindedir. Ulusal Gençlik Parlamentosunda temsilcilerimiz bulunmakta. Ayrıca Ulusal Gönüllülük Komitesinin de kurucu üyelerinden biriyiz.
-Bugüne değin hangi çalışmaları yürüttü derneğiniz?
-Dernek olarak temel hedefimize ulaşabilmek için birçok farklı kurumla çok kapsamlı ortak çalışmalar yürütmemiz gerekiyor. Bu nedenle biz de adım adım ilerliyoruz.
Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan kurumlarda kalan kardeşlerimize verilen hizmet kalitesini iyileştirmeye yönelik, kamu kurumları nezdinde hak temelli çalışmalar yürütüyoruz. Sosyal Hizmetler Proje Atölyesi aracılığıyla Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan yuva ve yurtlara ilişkin proje kapasitesini artırmaya ve devlet koruması altında kalan çocukların ve devlet korumasından ayrılan gençlerin haklarının lobi ve savunuculuk faaliyetleri aracılığıyla korunmasına yönelik girişimlerden oluşuyor.
Bu çerçevede, devlet korumasından ayrılan çocuk ve gençlerin insan kaynağı kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmalar da düzenliyoruz. 2012 yılından bu yana Ankara ve Isparta’da 500 kişiye ücretsiz eğitim verdik. Topluma uyum sağlama, kişisel gelişim ve beden dili odaklı 1-2 günlük eğitimlerin yanı sıra hak temelli örgütlenme bilincinin artırılması, örgütlenme gibi alanlarda da eğitimler düzenledik. Önümüzdeki dönemde de, Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar Hibe Programı kapsamında desteklenecek olan Yurtlu Genç Liderler Akademisi adında bir proje yürüteceğiz. Bu projeyle de, devlet korumasında yetişen 15 gencimize sivil toplum, girişimcilik, gibi farklı alanlarda eğitimler, kamplar ve mentorluklar vereceğiz. Bu sayede devlet korumasında yetişmiş daha fazla gencin başarılı olarak kamuoyunda görünür kılınmasını sağlayacağız.
Sosyal Duvarları Yıkalım projesi de, dört sivil toplum kuruluşuyla birlikte ortak hayata geçirdiğimiz, farklı alanlarda yürüttüğümüz ve çok önem verdiğimiz medyaya yönelik çalışmalardan biri.
-Derneğinizin tüm üyeleri devlet korumasında yetişenlerden mi oluşuyor? Katkı sunmak isteyen başkaları da derneğinize üye olabilir mi?
-Halihazırda derneğin sekiz yöneticisinden beşi devlet korumasında yetişmiştir. Diğer üç yönetici ise, dernekte gönüllü olarak çalışmaya başlayıp, alana ilişkin duyarlılıkları nedeniyle, yönetimde de aktif olarak katılım sağlamışlardır. Gördüğünüz gibi katkı sunmak isteyen herkes derneğimize üye olabilir tabii ki, kapımız herkese açık.
-Bildiğimiz kadarıyla siz de devlet korumasında yetişmiş ve örgün eğitimde başarılı olmuşsunuz. Takdir edilesi bir yaşam öykünüz var. Bize biraz kendinizden ve yaşadığınız varsa zorluklardan bahseder misiniz? Başarınızın altında neler yatıyor öğrenmek isteriz.
-Ben yedi yaşında devlet korumasına alındım. Alıştığınız ortamdan, bağlandığınız kişilerden uzaklaşmak ve yepyeni bir ortama geçmek zorunda kalmak, küçücük yaşınızda zorunlu bir göçe tabi olmak gibi. Hiç kolay bir süreç değildi ama zamanla ben de alıştım. Devlet korumasında kalırken sosyal yanlarımın gelişmesi için oldukça emek verildiğini düşünüyorum. Mesela, başarılı bir satranç oyuncusuyum. Tenis de oynarım. Birçok kampa gittim, çok güzel etkinliklere katıldım. İlkokulda ders olarak da çok başarılıydım. Anadolu Lisesi’ni kazanmıştım o zamanlar. Ortaokul ve lisede başarım biraz düştü ama sonrasında ilk beş bine girerek üniversiteye yerleştim. Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü dereceyle bitirdim. Genel hatlarıyla bakacak olursak, inişli çıkışlı ama hedefine ulaşan bir eğitim yaşamım oldu.
-Sizi etkilemiş, yaşamınızda etkin olan rol modelleriniz var mı?
-Hayatıma yön veren çok kaliteli insanlar oldu. Sosyal Hizmet Uzmanım Ali Yıldırım vardı mesela. Benim için bir abi, bir baba gibiydi. Yeri çok ayrıdır. Hala görüşürüz. İnsan için en önemli şey, değer verdiği birisine bağlanmaktır. Bu çocuklar için daha da önemlidir. Yuvalarda kalan çocukların çoğunun ailesi var ve güvenli bağlanma geliştirebiliyor ama ailesi olmayan çocuklar için bu süreç zor.
-Sizin gibi başarı öyküsü olan, önemli mevkilere gelebilmiş başka gençler de var mı devlet korumasında yetişen?
-Ben bir istisna değilim. Benim gibi hatta çok çok daha başarılı kişiler var. Amerika’da bale okulu açan da var, Fransa’da süpermarketler zinciri kuran da. Mülki amir olan da var, sivil toplum kuruluşlarında aktivist olarak yer alan da. Ben ve arkadaşlarımın farkı, bu alanda sivil örgütlenmeyi sağlayarak başarılı bir sivil toplum kuruluşu kurmak ve sorunlar hakkında daha fazla farkındalık oluşturmak oldu. Yoksa diğer arkadaşlarımdan herhangi bir farkım yok.
-Gelelim “Sosyal Duvarları Yıkalım” projesine. Nasıl ortaya çıktı ve içeriği nedir? Neleri Hedeflemektedir?
-2 Eylül 2013 – 30 Nisan 2014 tarihleri arasında yürütülen projemiz, devlet korumasında yetişen ve yetişmekte olan çocuklar ve gençlerle ilgili medyada yer alan haberlerin arşivlenmesini ve analiz edilmesini kapsıyor. Proje süresince avukatlar, sosyologlar, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları ile kurumda kalan ve kurumdan ayrılan gençlerin katıldığı toplantılarla bu analizleri yürütüyoruz.
Amacımız, devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlere yönelik toplum ve medya nezdindeki olumsuz algıyı ve söylemi değiştirmek ve uzun vadede kolektif bilinçte etkili bir dönüşümü hayata geçirmek. Hedefimiz ise, basın mensuplarının dil dönüşümü gerekliliğini ve önerilerimizi dikkate aldığını, kendi kurumları içerisinde yaygınlaştırdığını görebilmek, bundan sonra medyada çıkacak haberlerde olumsuz söylemlerin ve hatalı kullanımların sayısını büyük ölçüde düşürmek. Bunu yaparken de projemizle ilgili tüm faaliyetlerde acıma duygusundan uzak, rasyonel bir yaklaşım ve söylem benimsiyoruz. Proje ve faaliyetlerin özünde korku ve merak duygularından arındırıp tüm faaliyetlerimizin ve söylemlerimizin merkezine empati ve güven duygularını oturtmak istiyoruz.
Çıkış noktamız ve hedef kitlemize gelince… Sosyal Duvarları Yıkalım projesini, medya çalışanlarıyla birlikte zaman içinde ortak bir iletişim dili oluşturmak, devlet korumasındaki çocuk ve gençlere yönelik medyada ister istemez oluşturulan önyargılar ve etiketlemeler nedeniyle örülmüş sosyal duvarları birlikte yıkmak için tasarladık. Çünkü devlet korumasında yetişen gençlerin topluma katılımının önündeki en önemli engellerden biri bu önyargılar ve etiketlemeler. Devlet korumasındaki çocuk ve gençlere yapıştırılan bu etiketler, toplumun bu bireylere yaklaşımını olumsuz etkiliyor. Devlet korumasındaki çocuk ve gençlerin diğerleriyle etkileşimi ise, bu etiketlerin damgasını ömür boyu üzerlerinde taşıyor. Bu etiketler sonunda bu çocuk ve gençler gizlenmeyi en etkili hayata tutunma stratejisi olarak seçiyor ve uzun yıllar kendi içlerinde hesaplaşmalar yapmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla basın mensupları veya senaristler tarafından ister istemez yapılan bu etiketlemeler, toplumla bu çocuklar arasında sosyal duvarların oluşmasına neden olan faktörlerden biri haline getirmiştir. Bazı çocuklar bu duvarı atlayıp geçebiliyor ama bu duvarlar yıkılmadan, önyargılar ortadan kalkmadan, daha güçsüz konumda olan çocuk ve gençler yine aynı engellere takılıyor ve bir süre sonra pes ediyor. Bu çocuk ve gençleri kaybetmemek, onlara önyargılardan arınmış bir yolda kendi potansiyellerini gerçekleştirmelerini ve içlerindeki ışığı bulup aydınlığa taşımasını sağlamak için hep birlikte sosyal duvarları yıkmak istiyoruz. Ortak geleceğimizi birlikte inşa etmek için önyargılarımızdan arınıyoruz! Projemizin adı, bu nedenle Sosyal Duvarları Yıkalım. Devlet korumasındaki çocuk ve gençler, izlenme rekorları kıracak trajik öykülerin başrol oyuncuları olarak kullanılmamalı. Onlar da, diğer tüm çocuklar gibi, eşit, tarafsız ve önyargısız şekilde basında yer almalı. Bu nedenle ayrımcılığı önlemek için etiketlemeye son vermeliyiz.
Tabii tüm bu sorunların kaynağının basın olduğu düşünülmemeli. Her şeyden önce bu proje, atmamız gereken yüzlerce adımdan yalnızca biri. Ama önemli bir adım çünkü çok yönlü bir sorunla karşı karşıyayız.
-Sizinle ortak çalışma yürüten STK’lar var mı?
-Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği önderliğinde hayata geçirilen “Sosyal Duvarları Yıkalım” projesi, sosyal hizmetler, çocuk, gençlik ve kadın hakları alanında faaliyet gösteren Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı ile Koruyucu Aile ve Evlat Edinme Derneği’nin ortak çalışması. Sabancı Vakfı da Hibe Programları kapsamında desteklemekte projemizi.
-Projenin bitim tarihi nedir ve sonrası için planlarınız var mı?
-Projemiz 30 Nisan 2014 tarihinde bitecek ama sonrasında daha kapsamlı çalışmalar bizi bekliyor.Proje sonunda oluşturacağımız raporu basın kuruluşları, kamu kurumları ve STK’lar ile paylaşmayı, böylece kamuoyunda kapsamlı bir farkındalık oluşturmayı amaçlıyoruz. Hedeflenen değişimin uzun soluklu olduğunun, birçok sivil toplum kuruluşu ile birlikte farklı noktalarda gelişme kaydedebileceğimizin ve çok yönlü bir çalışma sonunda başarılı sonuçlar alabileceğimizin farkındayız. Bu nedenle biz de faaliyetlerimizde sorunlara çözüm üretilirken, sorunun temeline inen, toplumsal algıyı dönüştürebilecek kalıcı, uzun vadeli etki yaratabilecek adımlar atmaya özen gösteriyoruz.
-Proje kapsamında ne tür girişimler başlatıldı? Sonuçlanan ve ses getiren eylem ve çalışmalarınız nelerdir?
-“Doğru Sözlük” en önemli çalışmalarımızdan biri. www.sosyalduvarlariyikalim.org/dogru-sozlukadresinden ulaşılabilen sözlüğümüzü şu anda basın mensupları için bir el kitapçığı haline getiriyoruz. Hep birlikte zenginleştirdiğimiz “Doğru Sözlük”te örneğin “evlatlık alma” yerine, çocuğu alınıp satılan bir meta gibi görmeyen ve ailenin bireyi olduğunu hissettirebilen “evlat edinme”yi tercih ediyoruz. Sevgi dolu yüreğini yuvada kalan kardeşlerimize açmış koruyucu ailelere ve evlat edinenlere haksızlık olduğunu düşündüğümüz “gerçek anne” yerine, “biyolojik anne” diyoruz. “Kimsesiz Çocuk” yerine “Devlet korumasındaki çocuk” diyoruz. Çünkü devlet korumasındaki çocuklar kimsesiz değil, yalnızca ailenin ölümü, ekonomik yetersizliği, ihmal ve istismarı gibi çeşitli nedenlerle kendi ailesi yanında korunup bakılamayan 0-18 yaş arası çocuklardır. Devlet koruması altındaki çocukların yüzde 95’inin ailesi veya bir yakını var. Çok büyük bir çoğunluğu ise biyolojik aileleriyle görüşüyor. Bu çocuk ve gençler yalnızca sosyal, psikolojik ve ekonomik pek çok nedenden dolayı ‘korunma gereksinimi olan’ çocuklardır… Veya “yuva çocuğu” yerine “çocuk yuvasında yetişen çocuk” diyoruz. Çünkü “yuva çocuğu”, toplum gözünde şiddete eğilimli, yaramaz, ahlaken düşkün, ötekileştirilmeye mahkum bir çocuktur. Basının elinde ise, maalesef ki çoğu zaman olumsuz ya da acıma duygusu uyandıracak şekilde özneleştirilen, klişelere bağlı kalınarak çoğaltılabilen bir modeldir.
Doğru Sözlük’ün yanı sıra “Başarı Öyküleri” de projemiz kapsamında önem verdiğimiz ve heyecan duyduğumuz bir diğer başlık. Devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlerin büyük bölümü, yurttan ayrıldıktan sonra çok daha zor bir süreçle karşı karşıya kalıyor. Sosyal duvarların da etkisiyle oluşmuş psikolojik baskılar ve toplumsal ayrışma ile başa çıkmak durumunda kalan gençler, bu kez de potansiyellerini gerçekleştirmelerinin önünde bir engel olarak karşılarına çıkan “hep alt pozisyonlarda istihdam edilme” gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalıyorlar. Bu da onları, başarısızlığa mahkum etmekle kalmıyor, aynı zamanda sosyal ve mali haklarından yoksun bırakılarak ömür boyu sürebilecek bir haksızlık ve adaletsizlik kısırdöngüsünde devam eden bir yaşam sürmelerine yol açabiliyor. Aynı zamanda medyada çoğu zaman bu çocuk ve gençleri, şiddete eğilimli, potansiyel suçlu veya suiistimal edilen, suça sürüklenmiş bireyler olarak görüyoruz. Oysa devlet korumasında yetişenler, ekonomik ve sosyal fayda üreten bireylerdir. Çevremizde, tüm bu sosyal ve hukuki olumsuzluklara rağmen, devlet korumasından ayrıldıktan sonra önemli başarılara imza atmış, kariyerinde yükselmiş veya temel yaşam becerilerini kazanarak hayata sımsıkı tutunmuş sayısız örnek var. Bu bakış açısıyla ve “İnsan yaptıklarının değil, yapacaklarının toplamıdır” felsefesiyle aktardığımız “Başarı Öyküleri”, devlet korumasından ayrıldıktan sonra kendi hayatına yön verme başarısı gösteren söz konusu bireylerin, başka hayatlara da dokunan umut verici yaşam notlarının bir derlemesidir.
Aynı zamanda web sitemizde “Bizim Sözümüz” başlığı altında yer alan yazılar ile kamuoyuna ve medya çalışanlarına devlet korumasında yetişmenin ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Birinci elden çıkmış bu yazıları okuyanlar, neden dil dönüşümüne ihtiyaç duyduğumuzu, toplumsal algının neden bu kadar önemli olduğunu daha iyi anlayacaktır.
Haber analizleri ve paylaşımlarından oluşan iletişim ve eğitim çalışmaları ise, projemizin belkemiğini oluşturuyor. Çünkü bu haberleri ve köşe yazılarını sosyal ağlarda hem kamuoyuyla paylaşıyoruz hem de olumlu-olumsuz-nötr olarak değerlendirdiğimiz bu yazılar hakkındaki önerilerimizi ve hassasiyetlerimizi de muhabirler, editörler veya köşe yazarlarıyla özel olarak paylaşıyoruz. Böylece toplumsal dönüşümün bir ayağı olan medya-haberci sorumluluğuna vurgu yaparak bu çocuk ve gençleri ötekileştiren söylemlerin ortak bir yaklaşım sonucu ortadan kalkmasını hedefliyoruz.
Bunun dışında Ankara’da düzenlediğimiz bisiklet turu gibi özel etkinlikler, sosyal medya anketleri, kısa filmler ve üniversitelerin ilgili bölümlerinde düzenlediğimiz seminerler de projemizin amacına yönelik çalışmalarımızdan bazıları.
-Medya ile ilgili çalışmalarınızda İletişim Fakülteleri ile ortak çalışmalarınız oldu mu?
-Projeye ilk başladığımızda, Hacettepe, Başkent ve Ankara Üniversiteleri’nin Sosyal Hizmetler Bölümü öğrencilerine seminerler vererek Sosyal Duvarları Yıkalım projemizi tanıttık. Projemizin temelini oluşturan elimizdeki haber örneklerini öğrencilerle inceleyip hep beraber tartıştık. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyeleriyle bir toplantı düzenledik ve projemiz hakkında kendilerine bilgiler verdik.
-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan çalışmalarınıza destek geldi mi?
-Projenin çözmek istediği sorundan Bakanlık da haberdar. Bizim burada yapmaya çalıştığımız ise, Bakanlığın kamusal sahiplenmenin sağlanmasında katalizör rolü oynaması. Bunu da projenin raporunun Bakanlık nezdinde çok iyi bir lobi ve savunu yoluyla sağlanabileceğini biliyoruz. Projenin bitiminden sonraki amacımız uzun soluklu bir çalışmayla raporun Aile Bakanlığı ve diğer paydaşlarımız nezdinde sahiplenilmesini sağlayarak, basın ve medyaya içerik sağlayıcıların gerek öz kontrollerini gerekse de devletin düzenleyici kapasitesini artırmak olacak.
-Dünyada benzer bir örneği var mı sizin projenizin?
Medya taramaları yoluyla farklı hedef kitleler arasında daha önce gerek dünyada, gerekse Türkiye’de benzer projeler yapıldı. Ülkemizde ilk olarak MEDİZ adıyla yürütülen proje, kadına yönelik şiddetin medyaya yansıtılışını analiz etmeye dayalı idi. Daha sonra Hrant Dink Vakfı tarafından Türkiye’de Nefret Söyleminin İzlenmesi projesi de benzer bir yöntemle yürütüldü. Biz Hayat Sende olarak ise, benzer yöntemle ülkemizde yürütülen üçüncü projeyiz. Hedef kitle olarak devlet korumasında seçilmesi ile Türkiye’de ilk olduğumuz gibi, dünyada da benzer bir proje yürütüldüğüne rastlamadım. Dolayısıyla ilkiz diyebiliriz.
Bununla birlikte, projenin engelliler, romanlar gibi diğer dezavantajlı gruplar nezdinde de yaygınlaştırılabileceğini düşünüyorum. Umarız başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı proje ekipleri ve diğer paydaşlar benzer proje sayısını artırır, eşit ve ayrımcılığın olmadığı bir toplumu hep birlikte inşa edebiliriz.
-Duyuru ve paylaşımlarınızda vurgu yaptığınız “sosyal yoksunluk” kavramını açar mısınız bize?
Sosyal Duvarları Yıkalım projesinin yürütücüleri olarak devlet korumasında kalan çocuk ve gençlerin en önemli sorununun maddi sorunlar olduğunu düşünmüyoruz. Bunun yerine “sosyal yoksunluğa” vurgu yapıyoruz. Bizler uzun zamandır farklı platformlarda görüşlerimizi dile getirdiğimiz için, sonunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da kamusal düzeyde konuyu sahiplenmeye başladığını ve Sayın Bakan Fatma Şahin’in çocukların sosyal yoksunluğuna odaklanan söylemleri son zamanlarda vurgulamaya başladığını görüyoruz. Tabii ki mevzuat ve uygulama düzeyinde, sistemin bütününde hala çok eksik ve sorun var ama bu söylemlerin ve modellerin değişmeye başlaması bile bizler için çok önemli. Medyanın da bu tür bir farkındalıkla yapıcı bir rol üstleneceğine inandığımız için dil dönüşümünde büyük bir adım atmaya karar verdik. Çünkü devlet korumasında kalan çocuk ve gençlere ilişkin bakım modelleri ne kadar iyileşirse iyileşsin, çocuğa toplumun acıma, korku ve merakla karışık bakış açısını değiştiremediğimiz sürece, kendimiz de sorumluluk almadığımız sürece çocuğun başarması mümkün değil. Bu yönüyle başta medya çalışanları olmak üzere, kamuya ve sivil toplumun tüm değerli temsilcilerine ulaştırmaya çalıştığı önemli bir mesajı var: Sosyal dışlanma ile mücadelenin, temelde verimli ve etkili bir iletişim süreciyle başarılı olacağına inanıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, siz dönüşürseniz, medya dönüşürse, biz de, yani toplum da dönüşür.
-Sosyal girişimcilik sizce Türkiye’de ne düzeyde?
-Hayat Sende, her şeyden önce bir sosyal girişim. 2012 yılında da Bilgi Genç Sosyal Girişimci Ödülü’nü aldı. Aynı zamanda Sabancı Vakfı Fark Yaratanı. Sosyal Girişimci Genç Liderler Akademisi’nde ve Genç Optimistler Programı’nda da yer alıyor. Aynı zamanda Hayat Sende içinden Volumeteer.org Intercultural Programs, Projelist.com, Çanakkale İyilik Ağacı, Geleceğimiz Gençlerimiz gibi farklı sosyal girişimler de çıkıyor. Zaten biz hep Hayat Sende’yi bir liderlik fidanlığı gibi kurguladık. Tüm bu yönleriyle Hayat Sende, ülkemiz Sosyal Girişim ekosisteminin içinde kendisine önemli bir yer edinmiş durumda.
Sorunuza gelirsek, sosyal girişimcilik gelişmekte olan ülkelerde çok önemli yer tutuyor. Örneğin Bangladeş’te bulunan BRAC isimli bir sosyal girişim, dünyanın en büyük sivil toplum örgütü. Ülkemizde ise sosyal girişimcilik emekleme aşamasında. Örneğin; kar amacı gütmeyen şirket kuramıyorsunuz. Devletin gerek vergi, gerekse hibe programı ve ağ ilişkileri kurulmasına katkı sağlama ve yarışmalar düzenleme gibi destekleri çok yetersiz olduğu gibi, ekosistemin gelişmesine ilişkin katkısı da çok sınırlı. Başka bir örnek vermek gerekirse; Danimarka’da Sosyal İnovatif Belediyeler Birliği gibi sosyal inovasyonun belediyeler arasında yaygınlaştırıldığı ağlar var ama maalesef ülkemizde bu tarz mekanizmalar yerel seçimler öncesi konuşulmuyor bile. Keşke konuşabilsek.
Bir diğer sorun da, sosyal girişimcilik ağlarının İstanbul’da kümelenmiş olması. TÜSEV, Sosyal İnovasyon Merkezi, Mikado Danışmanlık, Yenilikçi Öğrenme Merkezi gibi birçok ağ kuruluşu İstanbul’da. Üniversiteler de aynı şekilde önemli katkılar sunuyor İstanbul’da. Örneğin; Bilgi Üniversitesi Sosyal Girişimcilik Yarışması düzenliyor. Okan Üniversitesi Liseli Genç Sosyal Girişimciler Yarışması, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Girişimcilik Merkezi, Özyeğin Üniversitesi’nin desteklediği Sosyal Değişim Laboratuvarları gibi ağların tümü İstanbul’da. Anadolu’da bunların artması nasıl sağlanacak çok merak ediyorum. Önümüzdeki dönemde Hayat Sende içinden bir grup Kültürlerarası Öğrenme ve Sosyal Girişimcilik üzerine bir sosyal girişim kurmayı hedefliyor. Ankara çapında fark yaratacağına eminim bu girişimin de. Diğer illerde de umarız en kısa zamanda yaygınlaşır.
-İnternet üzerinden imza kampanyaları düzenlediğinizi biliyorum. Okurlarımıza bu kampanyalara nasıl ulaşabileceklerini açıklar mısınız?
-“#SosyalDuvarlarıYıkalım: Devlet korumasındaki çocuk ve gençler haber, dizi ve filmlerde etiketlenmesin!” başlıklı imza kampanyamıza, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sayısız sosyo-ekonomik değişimin öncüsü olan dünyanın en büyük imza kampanyası platformu Change.org üzerinden ulaşabilirler. www.change.org/sosyalduvarlariyikalim adresinden ulaşılabilen kampanyamız, Türkiye’nin en büyük haber ajanslarına, muhabirlere, haber müdürlerine, editörlere ve senaristlere sesleniyor. Kampanyanın muhatapları arasında T.C. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği ve RTÜK gibi kamu, basın ve sivil toplum kuruluşları da var. İmza kampanyamızda, Türkiye’nin en büyük haber ajanslarının muhabirlerine rehber olmasını ve medyada yapılan bu ayrımcılığı durdurmak için yazım politikaları geliştirmelerini talep ediyoruz. Bu değişimin ilk adımının, yayın organlarını yönetenlerin başlatacağı uygulamalar olduğuna inanıyoruz. Çünkü projemizin başladığı tarihten 31 Aralık 2013’e kadar geçen süre içinde, yazılı basın organlarında yer alan konuyla ilgili haberlerin değerlendirmesini yaptık. Değerlendirmede, haber siteleri ile ulusal ve yerel gazete ve dergilerde çıkan 665 haberin yalnızca 8’inin devlet korumasındaki çocuk ve gençlerle ilgili herhangi bir etiketleme içermediğini saptadık. Çalışmamız, incelenen haberlerin 70’inin devlet korumasındaki çocuk ve gençler hakkında çeşitli etiketlemeler içeren olumsuz ve önyargılı söylemler içerdiğini, geri kalan 587 haberin ise hatalı dil kullanımı barındırdığını ortaya koydu. Analiz kapsamında evlatlık, koruyucu aile, kimsesiz çocuk, devlet koruması, çocuk esirgeme, istismar, SHÇEK, tecavüz, yetimhane, çocuk evi, sevgi evi gibi anahtar kelimelerle arama yapıldı. Proje yürütücülerine göre bu anahtar kelimelerin yoğunlukla şiddet, istismar, intihar vb. gibi içeriklerle birlikte anılması ve haber başlıklarında vurgunun haberin özünden çok bu anahtar kelimelere yapılarak sunulması, devlet korumasındaki bireylere karşı genelleyici ve olumsuz bir önyargı gelişmesini pekiştiriyor.
Aynı zamanda konuyla ilgili yürüttüğümüz çalışmalarda, Dandik, Maskeli Beşler, Bana Bir Soygun Yaz, Kabadayı ve Çok Da Tın gibi dizi ve filmlerde dikkatimizi çeken ortak özellik hep şu oldu: Baş karakterlerinin devlet korumasında yetişmiş olmaları ve büyüme aşamasında başlarına taciz, hırsızlık, dayak gibi kötü olayların gelmesi. Karakterler birer yetişkin olduklarında ya Kabadayı filmindeki gibi hayattan intikam almak istiyor ya da Maskeli Beşler filminde olduğu gibi önce yaramaz çocuk, daha sonra hırsız oluyor; hatta Dandik filmindeki gibi iyi fakat zayıf bir karakter olarak filmlere konu oluyorlar. Oysa bu gibi filmler ve diziler, ister istemez halihazırda varolan devlet korumasında yetişen bireylerle ilgili toplumdaki olumsuz algıları pekiştiriyor. Sosyal Duvarları Yıkalım projesi, bu tip karakterler ile filmlere konu olmak istemeyen ve bu tür yaklaşımlara karşı duran bizlerin sesidir.
Yaygın örneklerden biri de şu: Çocuk yuvasında kalan bir veya birden fazla çocuk ile ilgili bir cinsel istismar suçu olduğunda, genellikle başlıklar maalesef ki “fuhuş” sözcüğünü barındırıyor. Oysa “çocuk” ile “fuhuş” aynı cümle içinde geçemez, geçmemeli. Aynı cümle içinde geçtiğinde, zihnimizde bu iki sözcüğün bir arada kullanılması, durumu normalleştirmeye, daha doğrusu bu kullanımı normalleştirmeye kadar götürür. Oysa bu pedofilidir, çocuk cinsel istismarıdır ve organize suçtur. Mağdur olan ise, çoğu zaman kendi rızası dışında suça itilen, psikolojik ve fiziksel travma gören çocukların kendileridir. Aynı şekilde “yurttan her gece kaçan kızlar fuhuşa sürüklendi” gibi başlık veya anlatımlar, sanki bu kızların da isteğiyle suça yöneldiğini düşündürmektedir. Oysa yine mağdur olan, bu çocuklardır.
-Son olarak katkı sunmak, gönüllü çalışmalarınızda yer almak için hangi yollara başvurmamız gerektiğini anlatır mısınız?
-Ben toplumların gelişmesinde bireylerin önemli sorumluluğunun olduğuna inanıyorum.Bu yönüyle, bu yazıyı okuyan herkesten de mutlaka haftada bir saat de olsa gönüllü olmalarını öneririm. Hayat Sende Gönüllüsü olmak için ise, www.hayatsende.org’dan gönüllü formunu doldurmaları halinde gerekli geri dönüşü yaparız hemen kendilerine. Çabuk sıkılıp yorulan gönüllülerden olunmaz ise, gönüllülükte sebat edilirse, emin olun çok öğretici ve birçok kazanımı içinde barındıran bir süreci yaşarlar. Toplum için sağladıkları faydası da cabası.
-Sorularımıza verdiğiniz içtenlikli yanıt ve açıklamalar için teşekkür ediyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum.
-Ege Politik ve size ben de teşekkür ederim.
Hayat Sende & Sosyal Duvarları Yıkalım