“Behey vicdan/ niye sakınırsın kendini/ dilinden düşürmeyip Hakkı / hak yolundan sapmıştan?”ENC
İnsan yanım ağlıyor zalimin hükmüyle vurulan kırlangıçlar için. Can bu, acıyorsa, yürekten duyanı da acıtıyor. Lanetlenmiş bugünden, yarına, aydınlık bir köprü için çağıldıyor her bir kıvrımından nice nice kolların akıp da dillendiği o eşsiz dayanışma çağlayanı ki; sakınmasız, çıkarsız, insan olmanın erdemi ile gönenmiş, adaletli, özgürlükçü, onurlu bir maden saklı temelinde.
Ölüm göze alınmış, inanç var, Yaradan’ın, yüreği isli, kirlenmiş, Şeytan’a kulluk edenlerden hesap soracağına dair. Ne demişti ozan :”Dünyayı güzellik kurtaracak/Bir insanı sevmekle başlayacak her şey!” İşte anlaşılmaz olan da bu zalim için, sevmeyi bilmiyor çünkü. Sevgide hesap yoktur, sevilenin dini sorgulanmaz, etnik kimliğine bakılmaz, güzel olan, iyi olan neyse, kimse o sevilir.
*** *** *** *** ***
Muktedir, demokrasi ile varlığını tescil ettirebilir, ancak eylemleri belirler nihayetinde meşruiyetini. Hâlâ akılcılığı sorgulanan, darbe günlerinden kalma seçim sistemiyle iktidara gelebilir elbet fakat ona bizleri kulu gibi görme ve kendini ‘mutlak yöneten’ sayma hakkını vermez bu yolla seçilmişliği. Ayrıştıramaz, kategorize edemez halkı. Çoğulcu demokrasiyi, çoğunlukçuya çevirme cüreti yalnız dikta rejimlerinde görülür.
Nedir bu ilerisi gerisi sık sık yinelenen, dillerden düşürülmeyen ama son yıllarda kâbus gibi bir kullanımla dayatılan, sömürülen “Demokrasi”? En basit tanımıyla, özellikle devlet yönetiminde, tüm yurttaşların, izlenecek devlet politikasında belirleyici olabilmek için yöneticiler seçmesidir.
Demokrasi; Eski Yunan’da sınıfsal ve cinsel ayrımcılığın gölgesindeki ilk uygulamalarından bu yana, günümüzde evrensel değerlerle zenginleştirilmiş, insan hak ve özgürlükleri ile biçimlendirilmiş, böylelikle diğer yönetim biçimlerinden sıyrılabilmiş insana en yakışır şekliyle, gelişmiş ülkelerde uygulanmaktadır. Gelişmişlikten anladığımız; bugün birilerinin kulaklarımızı ve zihinlerimizi esir ettiği, şişirilmiş ekonomik başarılardan bağımsız, eşitlikçi ve özgür toplum ülküsü ile hareket etme gayretindekilerin geldiği noktadır.
Günümüzde demokrasi ile yönetildiği iddiasındaki birçok devletin aslında bu iddiadan uzak, totaliter bir anlayışla yönetildiğini görmezden gelemeyiz. Özellikle insan hakları konusunda sınıfta kalmış az gelişmiş ülkelere özgüdür böylesi. Ülkemizde de aynı yanıltmaca son yıllarda kuvvetler ayrılığındaki bozulma, hukuk ihlalleri vb. ile varlığını iyice hissettirmeye başlamış ve son Gezi eylemleri de ne tür bir demokrasi anlayışının hüküm sürdüğünü kanıtlamış durumdadır ne yazık ki!
Gelişmiş demokrasilerde eşit yurttaşlık, hak ve özgürlükler, evrensel bir anlayışla ele alınır ve uygulanır. Özgürlükler gelişmişlikle doğru orantılıdır; ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü gerçek demokrasilerde güvence altındadır. Demokrat olduğunu iddia edenler, bireylerin yaşam biçimlerine, tercihlerine -bir başkasının hakkına kastetmedikçe- saygı ile yaklaşmalıdır. Adil olabilmelidir. Toplum yararını gözetmek yerine, ihtiraslarının şehvetiyle her şeyi nalıncı keseri gibi kendine yontanlara demokrat denmesi mümkün değildir. Kısacası “insan” olabilmekle de ilgilidir demokrat olabilmek.
“İnsan” sayılabilmek için merhamet duyabilmek gerekir, adil olmayı ilke edinmek, vefa hissedebilmek, doğayı ve insanı sevip, kendini hiç kimseden üstün görmemek, hata yaptığını fark ettiğinde özür dileyebilmek, onurlu ve her daim doğruyu söyleyebilecek denli cesur olabilmek de…
“İnsan” olmayı başarmak kişinin öncelikle kendisine, kişisel evrimini tamamlayabilmek adına borcudur, görevidir ve emek ister. Her “insanım” diye ortalarda dolaşanı “insan” olarak görmek yanılsamasıyla, tarihte nice kıyımlar oldu, nice acılar yaşandı. Geçmişi irdeleyip, günümüze ışık tutabilirsek eğer; salt kendi iktidarı için şiddete onay veren ve öven, gözünü kırpmadan yalana başvurabilen bir yönetenin, demokrat sayılmasının ancak kıl dönmelerinin aklıyla mümkün olabildiğini görebiliriz.
Keşke iktidar sahipleri kendilerine ne kadar demokrat ve ne kadar insan olduklarını sorabilecek denli umursayabilselerdi “insan” olma çabasını?
Yazıma Horatius’un hırslara ket vurmayı öğütleyen şiirinden şu dizelerle son vermek istiyorum:
“Yaptığın işin arasında, sürekli oku ve danış bilgelere
Yaşamını ılımlı geçirmek için ne yapman gerektiğini;
Yönlendirmesin ve ezmesin diye seni,
Ne doymak bilmeyen hırs,
Ne de yararsız şeylere duyduğun merak ve umut.”(*)
(*) Çeviri: Mustafa Tüzel