Yıllarca kanımızla beslenen terör örgütü ile “barış” müzakeresi masasına oturdular ya, Türkiye’nin NATO şapkası altında kurduğu Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’nin (TMMM) yayımladığı İngilizce ‘Aylık Terörizm Raporları’ndan bu ay PKK’nin adını da çıkardılar. Çekileceğine dair senaryolara örgütün ileri gelenlerinden biri: “ Apo’nun Nevruz’da yaptığı çağrı ve Yürütme Konseyi Başkanlığı’mızın 23 Mart tarihli talimatı temelinde gerilla ateşkes pozisyonuna çekilmiştir ve bu pozisyonunu sürdürüyor. Bu konuda ne geri ne de ileriye dönük her hangi bir değişiklik yok. “ diye cevap vermişken bizim cephede ise işler karışık, sanki her şey olup bitmiş de, barış tesis edilmiş gibi bir hava yaratılıyor. Her “akilden” bir ses ses çıkıyor, her çıkan ses bir ulusal, toplumsal değeri darmaduman ediyor.

Ölçüsüzlüğümüz, plansızlığımız, tepeden inmeciliğimiz akıyor her bir paçamızdan. Bilinçaltımıza sanal umutlar zerk edilirken, toplum olarak yeni bir bölünme yaşıyoruz “barış isteyenler”, “barışa inanmayanlar” diye. Sosyal medyada küfürün biri bin para, her karşıt görüşlü birbirine sövüp duruyor, sanırsınız ki ulusal küfür yarışması düzenlenmiş, herkes eteğindeki taşları döküyor. Nedense kendimizi şiddetle, sövgüyle ifade edebiliyoruz ancak. Bazen aynı düşünceyi savunduğumuz bir kişinin ağza alınmayacak sövgüsüne tanık oluyor, rahatsız oluyorum. Hele bir de “Akil İnsanlar” heyetinin kadın üyelerine bel altı vurmalar var ya, bir kadın olarak incitiyor beni. Kadınlar da ortak oluyor bazen böylesi çirkin söylemlere, sövgülere, isyanım doruğa çıkıyor. Yapmayın, etmeyin efendiler, sizin eleştiriye malzeme yapmanız gereken kadınlıkları değil, düşünceleridir. Niçin çirkefe bulaşmayı tercih edelim ki? Oysa düzeyli eleştiri ve ironi yerleşebilse kültürümüze, ne şenlikli olacak ortam. Ah keşke!

Fazıl Say ve prangalı özgürlük (!)

Barıştı değildi derken bir haber düştü ülke gündemine: Dünyaca tanınan piyanist ve bestecimiz Fazıl Say, Twitter’da bir takipçisinin paylaştığı, Ömer Hayyam’ın olduğu iddia edilen dörtlüğü kendi takipçileriyle paylaştığı için “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırılmış. Seversiniz, sevmezsiniz, seçkinci bulursunuz ya da hayransınızdır fark etmez, o evrensel ölçütlerde bir sanatçı ve değerdir. Söz konusu karar da ifade özgürlüğüne vurulmuş bir prangadır. Hele ki şiir okuduğu için hapse atılmışlığını her fırsatta dile getirip, ileri demokrasi nutukları atan bir başbakanın döneminde geliyorsa bu karar, düşündürücüdür.

Takipçisi tarafından paylaşılan – yıllardır sosyal medyada paylaşıldığına şahit olduğumuz- rubainin, muhalif kimliğini ve ateist oluşunu açıklamaktan sakınmayan Fazıl Say tarafından alıntılanıp takipçileriyle paylaşması suç kapsamına giriyor ve Twitter, Facebook gibi paylaşım siteleri de yayın kapsamına sokulup, cezası yarı oranda arttırılıyor. Ha bir de eğer o rubai gerçekten Ömer Hayyam’ın ise, yüz yıllar sonra dünyaca kabul görmüş bir ozanın da mahkûmiyetinden bahsedebiliriz bu kararla. Neresinden bakarsanız bakın can sıkıcı ve tepki gerektiren bir konu.

Tüm safiyane duygularımla “Dindar” oldukları iddiasında bulunan insanların; neden her inanç ifadesine tahammül gösterip, inanmayanları, dini sükûnetle açıklayarak, sevdirmeye çabalayarak ikna etmenin en uygun yol olacağını bilmezlendiklerini anlayamıyorum. Düşünüyorum da biri bana her ne konuda olursa olsun parmak sallayıp, öfke kusarsa, söylediği her şeye tepki gelişir usumda. Her fırsatta dinimizin hoşgörü dini olduğunu ve inanmayanların “hesap günü” geldiğinde Allah’a hesap vereceklerini söyleyen “kaba sofu” (*) olmayan din adamlarımıza çağrıda bulunuyorum, din adına yapılan sözle ve şiddetle linç ve katliamlara karşı ortak bir bildiri yayınlamaları konusunda. Zira böyle giderse tahammülsüzlüğün pençesi lime lime edecek gönül gözümüzü.. .

(*) Kaba sofu: Dinî kuralları yanlış yorumlayarak ibadet ve düşüncede aşırılığa kaçan kimse (TDK sözlük)

Tahammülsüzlüğün Pençesi
Etiketlendi:         
css.php