Ege Politik Gazetemizin yazarlarından Erdem Nur Cengiz’den gündem yaratacak röportaj. 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda 27 adet el bombası bulunmasıyla gündemimize oturan, ardından 2008 yılında bir çok asker, öğretim görevlisi, yazar ve gazetecinin tutuklanması, binlerce sayfalık iddianameleri, yüzlerce tutuklama ve gözaltıları ile üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen güncel olan Ergenekon Davası’nda yeni bir sürece girildiği konuşuluyor son günlerde. Özellikle delil listesinde ilk sıralarda yer alan ifadelerinin işkence altında alındığını iddia eden Tuncay Güney’in son açıklamalarıyla, bazılarının “doğru” kabul ettiği suçlamaların etkisizleşmeye başladığı düşünülürse sürecin nasıl bir değişime doğru yol aldığı tahmin edilebilir.
Söz konusu davanın hakkında en çok konuşulmuş sanıklarından Veli Küçük’ün kızı ve aynı zamanda avukatı olan Zeynep Küçük ile aklımıza takılanları konuştuk. Röportaj sırasında anlattıklarını yorum yapmadan görüşlerinize sunuyorum.
E.C-Siz hem Veli Küçük’ün kızı hem de avukatısınız.
Z.K- Basında olayı, yaptığım işi hafif göstermek için “Veli Küçük’ün kızı konuştu” şeklinde ifadeler kullanıyorlar, bu da beni rahatsız ediyor. Sadece kızı olarak anılmaktan hoşnut değilim. Ben öncelikle Veli Küçük’ün avukatıyım, işim bu, sonra kızıyım. Profesyonel olarak avukatlık yapıyorum.
E.C- Söz konusu davada Veli Küçük dışında savunmasını yaptığınız başka biri var mı?
Z.K- Hayır, almıyorum. Çünkü şöyle bir dezavantajı var: Zaten karşı taraf olmayan bağlantılar üzerinden suç yaratmaya çalışıyor. Kalkıp o davadan x bir şahısın daha avukatlığını alırsam; “Bakın bunlar birbiriyle bağlantılı” diyerek davaya malzeme yapılabilir. Ama oradaki bir çok insana hukuki anlamda destek oluyorum. Maalesef yıllardır sanık sandalyesinde oturup hiç savunma hakkını kullanamayanlar, çok gariban sanıklar var. Onların evraklarının getirilip, götürülmesi gerekiyor, ben de yardımcı oluyorum. Bana “Zeynep Abi” lakabını taktılar bu yüzden.
E.C- Baro onlara avukat atamıyor mu?
Z.K- Evet, baro avukat atıyor ancak baronun avukata verdiği para çok cüz’i . Silivri’ye gelebilir misiniz İstanbul’dan ya da kaç kere gelebilirsiniz? Oradaki sanıkların yüzde sekseninin avukat tutacak, avukata verecek parası yok. Evleri dağılmış, kendileri perişan olmuş, yıllardır hapisteler. Onun için de hukuki destek verebildiğim kadar veriyorum.
E.C- Gelelim Veli Küçük’ün yargılanma sürecine. 22 Ocak 2008 de yapılan bir operasyonla tutuklanmıştı değil mi?
Z.K- Evet, 5 yılımız doldu.
E.C- Veli Küçük, Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba atma ve Danıştay saldırısı eylemlerini azmettirdiği iddiası ile Muzaffer Tekin ile birlikte suçlanmakta. Buna kanıt olarak gösterilen bir fotoğraf vardı, Danıştay saldırısının faili Alparslan Arslan ile birlikte olduğu söylenen.
Z.K- O fotoğrafta Alparslan Arslan olduğu iddiasıyla servis edilen kişi başkası. Önce ilginçtir, Azadiya Welad adlı bir kürt gazetesi bu fotoğrafı ortaya attı. Daha Danıştay saldırısı ve cinayeti ile ilgili herhangi bir bağlantı ortada yokken. “Bu Veli Küçük, yanındaki de Alparslan Arslan” diye sunuldu. Oysa fotoğraftaki kişi Alparslan Arslan değildi.
E.C- Olmadığı kanıtlandı mı?
Z.K- Elbette. O kişi, Alparslan Arslan olmadığı , polis raporlarıyla da tespit edilmiş. Fakat dosya açıldığından beri kamuoyunu öyle yanıltıcı bir algı bombardımanına tutuyorlar ki, algılarını öyle yönetiyorlar ki biz bu algıyı bir türlü düzeltemiyoruz.
E.C- Fotoğraftaki kişi kim?
Z.K- Mehmed Mehmedov adında, Stokholm’de yaşayan bir azeri genci. Ama maalesef halen Veli Küçük’ün Alparslan Arslan ile fotoğrafı olduğuna inanıyor çoğunluk.
E.C- Alparslan Arslan ile kurulduğu varsayılan bağlantının temel dayanağı nedir?
Z.K- Alparslan Arslan’ın Danıştay cinayetini işlemeden önceki bağlantıları çok açık. Arslan aşırı milliyetçi ve dinci bir adam. Arkasında da dinci bir yapılanma var.
E.C- Peki ama bir de aynı iddianamenin Muzaffer Tekin ayağı var. Özellikle Danıştay saldırısını azmettirdikleri iddiası Küçük ve Tekin üzerine kurulu değil mi? Aralarında olduğu iddia edilen bağlantı hakkında ne söyleyeceksiniz?
Z.K- Arslan’ın arkasında bu iki isim de yok. Kimlerin olduğu da herkes tarafından biliniyor. Öncelikle Alparslan Arslan ile Muzaffer Tekin arasında olduğu iddia edilen bağlantıya gelelim. Arslan’ın arabasında Vatanseverler Güçbirliği kartı bulunuyor, bir de telefon kayıtlarında Danıştay saldırısından 7 ay önce yapılan görüşmeleri var. Çünkü Muzaffer Tekin’in iş yerinin olduğu handa yan bürosu hukuk bürosu ve Arslan’ın avukat sınıf arkadaşı sahibi. Dinci ve o kadar da milliyetçi olan Arslan ile Kıbrıs Gazisi Tekin’i tanıştırıyor sınıf arkadaşı. O avukat bu tanışmayı ben gerçekleştirdim ve bu şekilde oldu diye ifade verdi mahkemede. Toplamında birkaç telefon görüşmesi var ve en sonuncusu Danıştay saldırısından tam 7 ay önce. Oysa Arslan’ın o son 7 ay içindeki telefon görüşmelerinden asıl azmettirenlerin kim olduğu öyle belli ki. Onlara bakılmıyor 7 ay önceki telefon görüşmesinden cinayet bağlantısı kuruluyor. Bu cinayeti ulusalcıların üzerine yıkıp derin devlet dediler, esas amaçların gözden kaybolmasını sağladılar. Bir taşla iki kuş vurdular yani.
E.C- Veli Küçük ile Muzaffer Tekin arasında olduğu iddia edilen bağlantı?
Z.K- – O da çalışılan bir konu. Aralarında hiç bir bağlantı yok. Kanıt olarak öne sürdükleri tek şeyin içeriğini anlatayım. Veli Küçük, Ağrı’da Jandarma Alay Komutanı olarak görev yaparken -90 lı yıllardan bahsediyorum-, Ağrı Dağı’na yapılan PKK operasyonlarına destek olmak için karacı birlikleri geliyorlar. Operasyonu beraber yürütüyorlar. O karacı birliklerinden birinde görev yapan, bir Albay –Muzaffer Tekin’in devre arkadaşıymış- Veli Küçük’ün operasyonları karargahtan değil de, en önde yer alarak askerle birlikte yönetmesinden etkileniyor. Döndüğünde Tekin’le yediği bir yemekte O’na bahsediyor. Tekin de “ Abi ilk gördüğüm yerde elini öpeceğim o adamın” diyor. Bunlar ifadelerle, mektuplarla dosyaya da sunuldu. Adam böyle oldu diye anlatıyor. Sonra Beyazıt’ta düzenlenen Kaymakam Kemal Bey’i anma törenine –bilirsiniz hikayesini, babam da hassastır bu konuda- Muzaffer Tekin de gidiyor, Veli Küçük’te. O zamana dek hiç tanışmıyorlar. Muzaffer Tekin, Veli Küçük’ün de orda olduğunu görünce, yanına gidip: “ Komutanım, devre arkadaşım sizden sitayişle bahsetti, çok etkilendim. Sizin elinizi öpmek istiyorum.” diyor. Yıllardır bir tek görüşme oradaki el öpme oluyor.
E.C- Telefon görüşmeleri de yok mu?
Z.K- Bu el öpme olayından sonra kandil ve bayramlarda Muzaffer Tekin tarafından açılmış telefonlar var ama toplamı iki ya da üç. Onlar da “Komutanım bayramınız kutlu olsun” şeklinde kısa açılmış telefonlar. Hepsi bu. Yıllardır o el öpülen resmin gündeme getirilmesinden başımızı alamıyoruz.
E.C-Peki Veli Küçük adı neden bu denli öne çıktı?
Z.K- Aslında bu öyle bir sistemle kurulmuş bir dava ki, Veli Küçük ulaşmak istedikleri yere ulaşmada çok iyi bir basamaktı. O zaman kimse ulaşmak istedikleri yeri göremedi. Şimdi ulaştıkları yerin ne olduğu açık seçik ortada. Önce spesifik, Veli Küçük’ü ve onun çevresini hedef alan bir operasyon olarak lanse edildi. Oysa yıllar öncesinden hazırlığı yapılmış bir kurguydu bu. Bu operasyon kısa sürede kotarılmış bir operasyon değil. Önce Veli Küçük alındı ve yıllarca Veli Küçük ile ilgili olumsuz algı itinayla yerleştirildi. Bu algı ile mücadele etmek imkansızdı. Ardı arkası kesilmeyen sürekli yalan haberlerle ismi kirletildi. Kirli bir şey olduğunda “Veli Küçük” yapmıştır imajı insanların beynine yerleştirildi. Hiç birinin aslı astarı yok.
E.C- İddia edilenlerin hiç birinin sizin deyiminizle aslı astarı yoksa neden Ergenekon deyince Veli Küçük ilk akla gelen isimlerden biri oluyor?Davayı eleştirenler bile “Veli Küçük’ü ayrı yere koyuyorum. Onun derin devlet bağlantısı aşikar” diyorlar.
Z.K- Çünkü Veli Küçük adı seçildi. Öyle bir hale geldi ki iş, kendilerini kurtarmak isteyenler, Veli Küçük yapmıştır dediler. Kolay yol. Dediler ki “Davada böyle haksızlıklar oluyor ama ben derin devletle hesaplaşılmasın demiyorum, hesaplaşılsın. Zira orada Veli Küçük var” Ben de iddia ediyorum, içlerinde en temiz adamlardan biri Veli Küçük. Bu karalama çok başarılı bir algı yönetimi sonucudur. Jandarmada çok kritik görevlerde bulunmuş, bulunduğu görevlerde de tavrıyla, kişilik yapısıyla elini taşın altına sokan bir adamdı. Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı yaptı, 1990 yılında başladı, JİTEM dediler ama hiç alakası yok, 1991 yılında sonlandırdı bu görevi.
E.C- JİTEM’in yaptığı iddia edilen bir çok faili meçhul cinayetler var. Veli Küçük’ün adının geçtiği…
Z.K- JİTEM’e atfedilen bu cinayetlerin tamamı Veli Küçük’ün görev süresi dolduktan sonra işlenen cinayetler. Bunlar. – ki JİTEM yaptı demiyorum – Küçük’ün Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı görevinin sona ermesinden sonra yapılmış eylemler. Bu ispat da edildi. Ben bu konuda Veli Küçük’ü suçlayan herkese şunu soruyorum: “Siz Veli Küçük’ün hangi dönem orada görev yaptığını biliyor musunuz?” karşılık olarak hemen “1993” diyorlar. Halbuki görev süresi 1991de doluyor. İşte bu yalan üzerinde çalıştılar. Yarattıkları bu imaj üzerinden çok puan topladılar.
E.C- İbrahim Şahin ile bağlantısı var mı?
Z.K- Hayır yok. İbrahim Şahin ile duruşmada ilk kez karşılaştılar. Hatta Şahin’in bir beyanı var. “Veli Küçük’ü bir konu için telefonla bir kere aradım. Sekreteri çıktı, sekreter çıktığı için beklemedim telefonu .” diyor. Dava sürecine kadar da tek bir kere bile karşılaşmışlıkları yok. Olsa çıkardı. Siz sormadan söyleyeyim Doğu Perinçek ile de hiç tanışmıyorlar.
E.C- Veli Küçük’ün Mafya ile bağlantısı olduğu iddiası da var.
Z.K- Bu iddia da şuradan çıkıyor: Veli Küçük’ün çok eski tanıdığı ahbabı Sedat Peker’in babası. İzmit Alay Komutanlığı döneminde Peker ile babasıyla olan dostluğundan dolayı tanışıyor. Bu nedenle bir irtibatları oluyor. Bunu zaten Veli Küçük de reddetmiyor. Ama bu bağlantıyla ilgili yakıştırmalara ben de soruyorum: “Peki bize bu bağlantı sonucu yapılan yasa dışı bir talimat sunabilir misiniz?” Yok. Üstelik Sedat Peker “Kelebek Operasyonu” sırasında dinlenilmiş ve Veli Küçük ile yaptığı telefon görüşmeleri dosyaya konmuş. Bir tanesinde Veli Küçük lojmandan çıkmış kendisine satın alacağı ev arıyor, evi yok, Peker diyor ki: “Komutanım size ev bulalım Etiler tarafından” Küçük de “Benim param yetmez oralardan ev almaya. Benim 90 bin lira param var, ancak o kadarlık bir ev alabilirim.” Düşünün böyle bir ilişkiye illegal bir kimlik kazandırabilmek için arada bir çıkar ilişkisi olması lazım, yasa dışı yapılmış bir eylem olması lazım. Böyle bir şey yok.
E.C- Peker’in bazı ihalelerinde, işlerinde Veli Küçük’ün devreye girdiği söylendi.
Z.K- Kesinlikle çıkar amaçlı herhangi bir iş birliği yok. Veli Küçük 5 yıl süresince duruşmalarda : “ Bana yaptığım herhangi bir şeyi, hatta ben değil benim emrimdeki herhangi birinin yaptığı yasa dışı bir eylemi, ya da şöyle haraç yemişsin, böyle varlık edinmişsin dediğiniz şeyleri kanıtlayın, o zaman ben de ne kadar yasa dışı eylem varsa üstleneceğim” diyor. Bakın ben o süreçte borsada çalışıyordum, babamın ve benim neyimiz varsa MASAK tarafından incelendi. Örneğin Borsa’ya ihbar yapmışlar, teftişle incelediler beni ve ne buldular biliyor musunuz; babamın maaşı yetmediği için benim ödediğim faturaları…
E.C- Aleyhinde tanıklık edenlerin ifadelerinden yola çıkılarak atfedilen suçlar konusunda ne söylemek istersiniz?
Z.K- Aleyhine tanıklık yapanlar gizli tanıklar. Aslında tutarlı hiçbir bağlantı da kurulamıyor. Size sayamıyacağım kadar çok çelişkili ifadeler var. Örneğin bir gizli tanık Veli Küçük’ün katıldığı bir toplantıdan bahsediyor, toplantı tarihini çok iyi hatırladığını çünkü giderken köprüde ceza yediğini ve faturasının olduğunu söylüyor. Fakat o tarihteki OGS Kayıtlarıyla, baz istasyonu kayıtları ile ortaya çıkıyor ki Veli Küçük o tarihte Urfa’daymış. Bir şekilde Allah gerçeğin ortaya çıkması için fırsatlar yaratıyor, ben buna çok inanıyorum. Gerçek gizlenemez bir şekilde çıkar. Bana “sizi tedirgin eden, şunu da çürütemediğiniz bir gizli tanık ifadesi var mı?” diye sorun, cevabım “kesinlikle yok” olacaktır. Çünkü ya tarihlerden ya insanlardan bir şekilde ayaklarına dolanıyor. Hüküm giymemiş bir gizli tanık yok. Çoğu müebbetle yargılanıyor. Hepsi kurtuluşu gizli tanıklıkta bulmuş, kurtulmak için Ergenekon Davası’nı kullanıyor. İtirafçı olup kendi suçlarından sıyrılmayı düşünüyorlar. Bir örnek daha; adamın biri gasptan ve cinayetten yargılanıyorken, gizli tanık oluyor. Diyarbakır’daki bir eylemde olduğunu söylüyor. Çapraz sorguda, verdiği tarihlerde hem İstanbul’da, hem Diyarbakır’da çıkıyor adam.
E.C-Davanın usül yönünden eleştirisi ve dolayısıyla uzun tutukluluk sürelerinden şikayetler sıkça yer alıyor basında. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Z.K- Doğru, en çok usul hataları, uzun tutukluluk süreleri konuşuluyor, tartışılıyor. Oysa dava bomboş. Davanın içeriğinde hiç bir şey yok. Bir örgüt var diyebilmen için şu kişilerden oluşur, aralarında şu bağlantı vardır, üst şudur, ast şudur. Bu eylemleri bu hiyerarşiyle yapmışlardır, finans kaynakları da budur, ideolojileri de buduru kanıtlaman gerekir. Oysa davada birbiriyle bağlantılı gösterilmeye çalışılan kişilerin arasında sağlam hiç bir bağlantı olmadığı gibi, birbiriyle normal hayatta asla yan yana gelemeyecek, çok farklı ideolojilerdeki insanlar var.
E.C- İçinizde böyle bir örgütün varlığına , babanızın da içine çekilmiş olabileceğine dair en ufak bir şüphe yok mu?
Z.K- Yok. Veli Küçük’ün toplam 7 kişiyle bağlantısı olduğu gösteriliyor dosyada. Hiç biriyle de doğru kurgulanmış ve suç kanıtlayacak bir ilişkisi yok. Örneğin Kemal Kerinçsiz, DHKP-C militanları cezaevinden suç duyurusunda bulunuyorlar Kemal Kerinçsiz ve Veli Küçük hakkında, Hrant Dink’in öldürülmesini azmettirdikleri iddiasıyla. Babam zaten DHKP-C’nin ölüm listesinde. Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz de savcılıklardan çağrılıyorlar, ifade veriyorlar. O konuyla ilgili telefon görüşmeleri ile her şey aslında o kadar açık ki, irtibatların nasıl kurulduğu. Örneğin Sevgi Erenol, evet babam Noel kutlamalarına katılıyor. Çünkü Papa Eftim’in, Atatürk’ün yadigarı olduğuna inanıyor. Oradaki tören kamuoyuna açıkken, iddianamede örgüt toplantısı olarak gösteriliyor. Yani kısacası beni şüpheye götürecek tek bir somut olay ya da bağlantı bulamadım Veli Küçük ile ilgili.
E.C- Sizce davanın sonuna geldik mi? Ne tür bir sonuç bekliyorsunuz?
Z.K- Davanın sonuna çoktan geldik. Çok hızlı bir şekilde anayasa paketine yetiştirecekler. Hızın hukuk çiğnenerek arttığının farkındaydım. Başbakan da Mart’ın sonunu işaret ediyordu Anayasa için. “Gerekirse referanduma giderim” dediği an bence her şey ortaya çıktı. Bu davayı kısıtlı savunma hakkı ile, hızlı bir şekilde sonuçlandıracaklar ve Başbakan’ın referandum paketine “Af” içeriğiyle koyacaklar. Bu mahkemeler kimseyi salmayacaklar, çünkü danışıklı dövüş. İnsanlara geçen referandumda olduğu gibi bir iki maddeyle süsleyerek koyacaklar. İnsanlar “bu anayasa anti demokratik, başkanlık sistemi dayatılıyor bana ama öte yandan da anayasaya hayır dersem Ergenekon Davası ile haksız yere hüküm giymişler affedilmeyecek” ikileminde kalacaklar. Aslında her şey açık. Bir tek malumun ilanı kaldı. Başbakan’ın son zamanlarda ağız değiştirip, uzun tutukluluk sürelerinden şikayetçi olması boşa değil. “Suçlusunuz ama sizi affediyoruz” diyecekler. Veli Küçük ise: “Ben affedilmeyi gerektirecek bir suç işlemedim. Hele PKK ile birlikte affedilmeyi reddediyorum, çünkü ben ömrümü verdim. Cezaevinden çıkmam, zorla çıkarılırsam da cezaevinin kapısına çadır kurar orada yaşarım” diyor.
E.C- Siz bugünün Türkiye’sini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Z.K- Referandumla birlikte Türkiye’nin rejiminin zaten değiştiğini düşünüyorum. Artık bambaşka bir sistemin başlangıcındayız. Adli sistemi o referandumla tahrip ederek başardılar bu işi. Bence artık geri dönüşümüz maalesef görünmüyor.
Bu röportajın her hakkı ve özellikle yayın hakkı mahfuzdur. Erdem Nur Cengiz