Bugün yağmurlu bir İzmir sabahına uyandım. Birkaç günlük bahar sevincimizi kursağımızda bırakan kasvetli bir hava tıpkı ruhum gibi… Televizyonu açtım çocuksu bir ümitle, bir mucizeye tanıklık ederim belki.
Ekranda Başbakan büyük bir heyecanla çılgın projesini, Kanal İstanbul’u anlatıyor. Her cümlesi coşkulu alkışlarla kesiliyor, bense yeni doğmuş bebeği beslenme yetersizliğinden ölen annenin gözlerindeki o donuk bakışın hayalini görmekteyim ekranda. Kulağımda dershane parasını ödeyemediği için hapse giren bir başka annenin, bu durumu içine sindiremeyen oğlunun intiharını öğrendiğindeki feryatları, başbakanın heyecanına ortak olamıyorum, , coşamıyorum bir türlü…
Anketler seçimlere az kala yeni bir, halinden memnun, mutlu çoğunluğu işaret ederken, ben Aziz Nesin’in Deliler Boşandı kitabındaki delilerden biri gibi hissetmekteyim kendimi. Kanalın birinde muhabir ahaliye proje konusundaki düşüncelerini soruyor: “Çok iyi bir proje. Başbakan ne yapsa mükemmelini yapar” diye cevap veriyor biri. Muhabir: “Peki Başbakan’ın proje ile ilgili açıklamasını dinlediniz mi?” diye soruyor. Cevap: “Yok dinlemedim”. Yağmur gözlerimde, hava soğuyor, üşüyorum… Neden sonra bir başkası “Dinledim” diyor ve sözlerine devam ediyor: “Aile sigortasına kaynak bulunamaz diyorlar sonra milyon dolarları bu projeye yatırmaktan bahsediyorlar. Çiftçi perişan, emekli sürünüyor, geçim sıkıntısından millet cinnet geçiriyor. Önce bizim hayati sorunlarımıza çözüm bulsunlar, sonra hayali projeleri düşünürler…” Akıllıların (!) arasına karışmış bir deli dostumu görmüş olmanın sevincini kısa süreliğine de olsa yaşıyorum çok şükür…
Çocukken 2000 li yılların nasıl olacağını hayal etmeye çalışırdım. Kurduğum tüm hayaller umutla, heyecanla beslenirdi, bir an önce büyümeyi dilerdim. Nereden bilebilirdim ki Atatürk sevgisiyle yetiştirilmişken bir gün bu sevginin içimizden söküp çıkarılmaya çalışılacağını, sanatın uygarlık yolunda temel yapı taşlarından biri olduğuna dair evrensel yargıya rağmen, başbakanın sanat zevkine(!) uymadığı için heykel infazının yaşanacağını, kitaplara saygı gösterilmesi gerektiği, okumanın kişisel gelişimimize en büyük katkı sağlayacak eylem olduğu öğretilmişken o çok merak ettiğim 2000 li yıllarda basılmayan kitapların imha edileceğini, kitabın bombaya benzetileceğini… Bilseydim büyümek istemezdim…
Televizyon hâlâ açık, spiker yeni bir haber veriyor: “Başkent Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesi’nde sokak müziği yapan reşit olmayan gençler, Kabahatler Kanunu gerekçe gösterilerek polis tarafından göz altına alındı. Gençlere para cezası verildi”. Polisin Aralık ayındaki lokanta baskınını hatırlıyorum hemen…
Hava puslu, yağmur yağıyor, gökyüzünü kaplamış bulutların arasında gözlerim güneşi arıyor.
Kıssadan hisse önderimiz, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten:
“Ben düşündüklerimi önce milletimin arzusunda, ihtiyaç ve iradesinde görmeyi şart sayan ve bunu gördükten sonra ancak, uygulaması ile kendimi vazifeli bilen bir adamım.”