Geçenlerde bir tanıdıkla, ülke gündemi üzerine kısa süreli bir sohbetimiz oldu. Bazı gelişmelerden duyduğumuz endişeleri paylaşırken, ben; içimde zaman zaman kabaran öfkeye rağmen, barışçıl bir dil kullanmaya özen gösterdiğimi, öfke dilindense, sağduyuya çağıran bir seslenişin farklı ideolojidekiler üzerinde de olumlu etki bırakabileceğini düşündüğümü söyledim. Bu sözlerimin ardından gelen manidar suskunluk karşımdakine “riyakar” göründüğüm sanısına kapılmama neden oldu. Oysa çocukluğumdan bugüne değin kime yapılırsa yapılsın haksızlığa tahammül gösterememiş, gençliğimde sayısız kavganın içinde yer almış biri olarak, deneyimlerimle ancak kırklı yaşlarımda vardığım bir yargıydı “öfke gösterilerinin etkisinin geçici olduğu”.
Öğretmenlik yaptığım yılların da payı var bu düşünüşümde. Öğrencilerime yaşlarının gereği hoşlanmadıkları kuralları kızarak hatırlattığımda, kısa süreli bir uyumdan sonra her şey eskisi gibi oluyordu. Deneyim kazandıkça, aynı kuralları sakin, sevgi dolu ve açıklayıcı bir dil kullanarak anlattığımda kalıcı tutum ve davranışlar geliştirebildiğimi fark ettim.

Son günlerde medya ve siyaset dünyası tarafından kullanılan ayrıştırıcı, ötekileştirici, yaftalayan, öfke kusan yazma ve konuşma üslupları üzerimizde duygusal tahribat yapmıyor mu? Bazen düşüncelerini kendime yakın bulduğum bir yazarın, üstelik de sıkıntısını duyduğum bir sorunu dile getirirken kurduğu kaba, kontrolsüz öfke içeren cümlelerinden rahatsızlık duyabiliyorum. Böylesi yazı ve konuşmaların özellikle son iki yıldır yaratılmış olan kamplaşmaları daha da körüklediği kanısındayım.
Hiddet, kıskançlık, kin, ön yargı insanın doğasında ham olarak maalesef mevcut. Ancak uygar ve ruhsal olgunluğa erişen insan bu tür karanlık hasletlerden kurtulabilir. Zordur duyarlı, latif, her durumda adil olmayı başarmak, kendinden olmayanın haklarını da savunabilmek. Söz söyleme sanatı öfkeden değil, akıl ve yüreğin eşsiz uyumunu seslendiren doğru ve gerçek ifadelerle beslendiğinde daha etkili değil midir?

12 Haziran’da gerçekleştirilecek genel seçime katılacak partilerin milletvekili aday adayları siyaset meydanına çıkmaya hazırlanıyor. İçlerinden milletvekili adayı olma şansı yakalayacaklara naçizane önerim; konuşmalarına rakip partiyi kötüleyerek başlamak yerine, kendilerini ve projelerini anlatan uzlaşmacı bir üslup seçmeleri. Zira kısır çekişmelerden, laf kalabalığından yorgun düşmüş, sorunlarına çözüm bekleyen bir halk profili var karşılarında.
Dilerim başarı; sevgi ve kardeşlik duygularımızı canlandıracak bir toplumsal barışı inşa etme iddiası olan, hak ve özgürlükleri uygulamada kararlı, elitizmden uzak, uzlaşmadan yana, sosyal adaleti uygulayabileceklerden yana olsun…

Zülfü Livaneli’nin o güzelim şarkısında söylediği gibi:
“Dünyayı güzellik kurtaracak,
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”

“Dünyayı güzellik kurtaracak…”
css.php