Yunan mitolojisi’nin bilindik kahramanlarındandır Kassandra. Olacakları bilen ama kimseyi inandıramayan, geleceği görebilme gücüne rağmen zavallılığa mahkum edilen bir karakter… Hepimizin malumu, var olduğu iddia edilen bir terör örgütü ile ilgili hukuki sürecin bağlantılı olaylarını ve başrol oyuncularını anlamlandırmakta zorlandığımız bu günlerde, konuyla ilgili izlediğim tartışma programları, okuduğum köşe yazıları bana Kassandra’nın öyküsünü hatırlatıyor. Olası bir yeni süreci tayin edecek ipuçlarına dair varsayımlar havada uçuşurken samimiyet bulgularına ulaşmak ne denli zorlaştı diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Gerçeklik duygusu gittikçe uzaklaşıyor sanki bizden. Nedeni; olayların, eskilerin deyimiyle “at izinin it izine karışmış” görüntüsünden dolayı yorumlanmasının gittikçe zorlaşması olabilir mi? Üstelik içlerine son yılların körüklenen kamplaşması bolca serpiştirilmişken? Radikal söylemlerin ağırlıklı olduğu, karşılıklı suçlamaların prim yaptığı barış ikliminden son derece uzak bir süreç bu yaşadığımız. Böylesi bir kutuplaşma pompalandıkça, siyaset ve içerdiği söylemler normalleşmedikçe gerçeğe ulaşma yolunda her daim zorlanacağımızı ve çoklukla yanılsamalara düşeceğimizi varsaymak mümkündür.
Geleneklerimizin içerdiği bir çok değer göz ardı edilmekte. Eskiler “düşene vurulmaz, aman dileyene el kalkmaz” ve bir de “haksızlığa uğramak haksızlık etmekten evladır” derlerdi. Nasıl ve neden bu denli kirlendik bilemiyorum ama günümüzde düşene “bir tekme de ben vurayım”, haksızlığa uğradığı varsayılana da kendinden değilse “küfür kıyamet saldırma” davranışı damgasını vuruyor maalesef. Oysa bizler uygar dünyanın insan haklarını el üstünde tutan bir döneminde yaşıyoruz. 21. Yüzyılın insani değerleri, hak ve özgürlükleri ön plana çıkarma iddiasındaki erdem üzerine nutuklar atıyoruz. Peki neden biri bize ve savunduğumuz düşüncelere, haklarımıza saldırdığında haklılığımızla ilgili mangalda kül bırakmıyorken, sırf karşıt görüşten diye aynı durumdaki bir başkasına yapılan haksızlığı “müstahaktır” diye yorumluyoruz? İçimizdeki bu kin ve nefret niçin sürekli beslenmekte? Kamu vicdanını, içindeki intikam isteğinin yansıması söz, eylem ve yazılarıyla yanıltmaya çabalayanları şiddetle kınamaktan öte ne yazık ki bir şey gelemiyor elimden.
Bence Kassandra’nın gözleri diyor ki; farklılıklarla bir arada yaşamayı hazmedemeyen, dayatmalarla kin ve nefreti besleyen, kamplaşmadan, intikam alma ilkelliğinden kurtulamayan bir toplum iyiye, doğruya, adalete ulaşma çabasında naçardır. Hak ve adaletin herkes için ve toplum huzurunu korumak adına olduğunu içselleştiremeyen, “bugünün gücüne” dayananlar, gün gelir güçten ve inandırıcılıktan yoksun kalırlar!