Partilerin daha doğrusu parti liderlerinin milletvekili belirleme süreci sona erdi. Seçmenler, parti örgütleri, YSK’ya sunulan listelerde, beklentilerinin karşılığının olup olmadığını araştırıyor. Medyada, haber programlarındaki yorumlar, sosyal paylaşım sitelerindeki yazılar, partilerin örgüt tabanlarından gelen sesler genel anlamda pek de memnuniyet içermiyor. Çünkü demokratik olma iddiasında ancak uygulamada eksikleri ve yanlışlarıyla, tartışmaya açık bir siyasal sisteme ait seçim mantığı da tutarsızlıklar sergilemekte.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. Maddesi der ki: “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Bu madde halkın egemenliğine meşruiyet kazandırsa da uygulamada döneme, partilerin içyapılarına, anlayışlarına, iktidarın niteliğine, niceliğine göre farklılıklar yaşanmakta. “Halkın İktidarı” olması gereken demokrasinin, kullanılan yüksek oranlı seçim barajları, lider sultasında aday belirlemelerle hâkimiyetin halka ait olduğu söylemlerinin çok dışında bir algı oluşturduğu söylenebilir.
İleri demokrasi vaatlerinin her fırsatta gündeme getirildiği bir dönemde 12 Eylül darbesinden kalıntı %10 barajını indirmeme inadı akıl almaz bir çelişkidir bana göre. Neden olarak sunulan “istikrarı koruma” bahaneden öte bir anlam içermiyor birçoğumuz için. Değil mi ki uygulanan temsili demokrasi öyleyse neden çoğunluğun tahakkümü riskini dayatan barajlara mahkûmiyetimiz? “Sizler anlamazsınız, biz sizin yerinize daha iyi düşünürüz” mantığıyla halkın hür iradesine ipotek koyan bu anlayış 21. Yüzyılın demokrasi tanımına terstir. Demokrasinin birey odaklı, hak ve özgürlükleri toplumsal normlara dayalı koruma özelliği görmezden gelinmektedir. Seçmen yaşadığı ilin dışından, tanımadığı, bilmediği, ilinin sorunlarına uzak, iletişim kurmakta zorlanacağı adayları seçmek, ahbap çavuş ilişkisinin tecellisi hakkaniyetten uzak, seçkinci bazı adaylara kucak açmak zorunda bırakılmakta ve bu durum demokrasi olarak yutturulmaya çalışılmaktadır. Tam anlamıyla bir halk iradesini 12 Haziran’dan sonra oluşturulacak mecliste var saymak safdillik olur. O meclis ki yepyeni bir anayasanın hazırlanması için çalışacak.
Ön seçim uygulamasından tamamen ya da kısmen kaçınan partilerin adlarının içinde adalet, halk gibi sözcüklerin yer alması, şu an içinde bulunduğumuz manzarada pek de teselli vermiyor. Bu arada eminim listelerde yer alan pek çok aday saygıdeğer, vekilliği hakkıyla yapacak özelliklere sahip kişiler ama ne yazık ki sistemin sakatlığı, partilerin halka güvensizliği olumlu bir yaklaşımdan uzaklaşmamıza neden oluyor.
Kıssadan hisse Noam Chomsky’nin şu sevdiğim sözünde;
“Demokrasi içindeki insanların izleyici değil oyuncu olduğu bir sistemdir.”