Yıl 2001, aylardan Haziran, şiirle girdi incinmişlikleri çok dünyama. Dosta çok gereksinimim olduğu günlerin eşsiz keşfiydi O. Güvenmeyi yeniden öğrendim zarafetiyle, bir de çıkarsız birilerinin olabileceğini… Anlatmayı sevdiği kadar dinlemeyi de bilirdi, hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan üstelik. O’nun gözüyle, sesiyle gittim birçok yere. Müzik dinledim, içtim, şarkı söyledim; bedensiz, ruhumla…
Başka bir bakışı vardı dünyaya, insana… Benim anarşist ruhum, onunsa naif, demokrat, inançlı duruşu… Görüşlerimiz bazen hiç uymazdı birbirine, tartışırdık ama asla incitmeden, incinmeden. Çünkü ne onun ne de benim birbirimize baskın çıkma derdimiz vardı. Zaten öfkenin zerresi barınmazdı kişiliğinde. Sakinliği huzur verirdi bana. Sabahlara dek telefon sohbetlerine ve o sohbetlerdeki bilgi akışına, siyasete, felsefeye, şiire ve tümünün dostça olabileceğine kimi inandırabilirdim ki bu riyakar düzende. Köhne kafalarda bir kadın ile erkek dost olamazdı, “olabilir elbet” diyenlerin, arkanızı döndüğünüzde tıslayan inkarı eşliğindeki yaftalamalarını bilirsiniz… Sırrım oldu. Ve o sırrımı çok sevdim. Orda bir dost vardı uzakta, gidemesem de, göremesem de o dost benim dostumdu…
Bazı insanlar vardır; dünyaya, çirkinliklerin, aldatmacaların, isyanların örselediği ruhlara dokunmak, iz bırakıp, güzellik sunmak için gelmişlerdir sanki. Ve nedense, masumiyetlerini asla yitirmeden kendi incinmişliklerini, isyanlarını perdelerler zarafetleriyle. O da öyleydi, en yalnız, en sarhoş, en çocuksu anında dahi bilge.
Evleneceğimi ilk söylediklerimden, nikahıma gelemeyince üzülen, eşimi ve beni ilk kutlayanlardandı O. Alnım açık, göğsümü gere gere eşime ilk tanıttığım dostlarımdandı İsmail Erkan Tolay. Çünkü varlığı, bilgeliği, dostluğuyla gururumdu. Gidişiyle ne çok kişinin yaşamında bir boşluk yarattığını görüyor mu acaba diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu denli çok seveni olduğunun farkında mıydı? İtiraf ediyorum zaman zaman ona seslendiğim küçük anların olduğunu… Eminim benim gibi hisseden sayısız dost bıraktı ardında. O bizlerin belleklerinden silinmeyecek en değerli anılarımızdan biri. Bilgeliği, içtenliği, sevgisiyle ölümsüz benim için, bizler için…
Kurduğu demokrasi.org adlı bu siteden geçen yıl heyecanla bahsetmişti. “Biraz zamana ihtiyacım var. İşlevsel hale getireceğim.” demişti. O gün kayıt olmuştum siteye. O, her görüşe saygılı tavrını ve insan haklarıyla ilgili tüm mücadelesini sitesinde de sürdürecekti… Bu dünyadaki zamanı yetebilseydi eğer her şeyin üstesinden gelebilecekti biliyorum. Şimdi izinden gelen kardeşleri ve dostlarıyla idealinin gerçekleşmiş olduğunu görüyor ve seviniyorum. Onu tanıyan, anlayabilen, aynı höşgörüye, demokratik bilince sahip herkesin, özgürlük, insan hakları ve demokrasi meşalesinin süresiz yanabilmesi için el birliğiyle anısını yaşatma gayretinde olacağına inanıyorum.
Orada bir dost var uzakta, gidemesem de, göremesem de O dost benim dostumdur…
İsmail Erkan Tolay’a Veda…
Biz seninle aynı semanın altında
Var olduğumuz “insan” bedeninde
Kimilerince bolca dem vurulup da kirletilen
Ama bizce öylesine gerçek
“dost” kimliklerimizle yaşadık.
Ruhların birbirine dokunduğu,
İnsana ait inceliklerin unutulmadığı asla
O düş gemisinin uzun yol kaptanlarıydık.
Kim demiş kadın-erkek dost olmazı
Biz kiralık bedenlerimizin çok ötesinde bilinçlerimizle
İnsandık
Onca çirkinliğine rağmen dogmalarla dayatılanların.
Ve şimdi sen “paydos” diyor ve gidiyorsun öyle mi?
Oysa aynı düzlemde farklı doğruların kesiştiği
Sonu gelmeyen düşlerimizin vebali var boynunda
Hani şiirlerinde yarattığın mucizeye katık ettiğin…
-Peki öksüz mü kalacak,
yaşamaya mecbur edildiğimiz
bu çarpık düzene inat,
inançlı ruhlarımızın şekillendirdiği sözcüklerle
varlamaya çalıştığımız dünyamız…-
Gitme desek de gidiyorsun işte,
Kurguladığımız düş evreninin ta içine
Düşün kendisine evrilmeye…
Dönmedin ki adımlarının gerisine hiç,
Öyleyse güle güle dost!
Bir gün aynı düşte yolumuz kesişecek elbette..
4 Ocak 2011/ Erdem Nur Cengiz